4 Mayıs 2009

güçlünün dünyası

4.5.09 / ankara

güçlünün dünyası da başka dünyaya bakışı da güncecim. adamcağız taa şikagodan kalkmış gelmiş, ne de güler yüzlü ne de sevecen ne de nazik... uzmanlık alanı intihar saldırıları. adam oturmuş bütün terörist saldırılar arasından intihar saldırılarını ayıklamış, dünyada en çok hangi örgüt, hangi ülkede, kime karşı, neden yapıyor, besleyen faktörler neler falan filan bütün bilgiyi toparlamış ve belli başlı sonuçlara ulaşmış. mesela "şok edici" bir sonuç şu: dünyada en çok intihar saldırılarını düzenleyen ve başarılı olan gruplar funadamentalist islamcı terrorist gruplar değil, marxist ve seküler terörist gruplar, bunların başında tamil kaplanları geliyor. listede pkk da yer alıyor. adam anlatıyor da anlatıyor. şurda şu olay oldu, bu yüzden burda bu olay oldu vs vs. olayların neden sonuç ilişkilerini hangi dinsel grubun hangi dinsel gruba saldırdığı vs vs. slaytlar boyunca grafikler, listeler, yüzdeler, arada bir intihar saldırısından önce saldırganın vidyoya kaydedilmiş görüntü ve konuşmaları... işgal güçlerinin (abd, fransa, ingiltere vs vs) daha çok kara kuvveti yerleştirdiği ve işgal ettikleri ülkede tam hakimiyet sağlamaya çalıştıkları dönemlerde intihar saldırılarının da arttığını belirtiyor. arada bir demokrasi diyor tabi. demokrasiyi de iç demokrasi dış demokrasi filan gibi garip ayrımlarla karmaşıklaştırıyor. bazen yüzlerce insanın ölmüş olduğu terör saldırılarından gülümseyerek bahsediyor. ve sonuç olarak da intihar saldırılarını akciğer kanserine benzetiyor. sebebi çok belirgindir diyor tıpkı sigara gibi. ve diğer terör tiplerine yani kanserlere kıyaslandığında ölümcüllüğü de çok daha yüksektir diyor. öğrencilerden biri peki yabancı işgali olmasa da bu saldırılar da olmasa nasıl olur deyince çok pişmiş bir şekilde sırıtıyor ve ben zaten onu bir ön kabul olarak söylediğimi düşündüğüm için bunu dillendirmedim diyor. ve evet bence de kara kuvvetlerini arttırmak yerine deniz ve hava kuvvetleri kullanılan operasyonlar ve bunun yanında ekonomik ve diplomatik araçlar kullanılmalı diyor. yani işgalin hiç olmadığı bir durum bu adamın hayal dünyasında tam anlamıyla "imkansız". ilginç değil mi günce? işte bu güçlünün dünyası ve güçlünün dünyaya bakışı.

ya sen günce? sen başka olduğunu mu sanıyorsun? sayfalarını karıştırdığımda kimsenin açlıktan, sefaletten, "böyle" yaşadığımız için kendiliğinden ezdiğimiz insanlardan bahsettiğini görmüyorum. "hayat var"ı izlediysen anlarsın günce. bizim bu küçük parıltılı ve güzel dünyamızın, dışında, yani gerçekten "dış"arda, çok dışlanmış ve ötekileştirilmiş bir alanda, gözlerin kör olduğu bir alanda "birileri" yaşıyor. ama hayvan desen değil. insan desen değil. hadi itiraf et günce, sen de öyle düşündün defalarca. arabanın camını yumruklayan küçük, ayakkabısız çocukları görünce içinde bir merhametten çok öfke hissettin. hepsini gebertmek lazım bu itlerin dedin. sonra gaza basıp ışığı geçince yani beş yada altı saniye sonra hepsini unuttun. aklına sevgilinin akşam söyledikleri, yediğin çizkekin tadı, dün gördüğün renkli ayakkabı, tez ödevin geldi. yanından geçen arabadaki güzel kız yada yakışıklı oğlan ilgini çekiverdi ve gaza biraz basıp peşine takıldın vs vs vs günce. orta sınıf burjuvasının dertleri tasaları seni yönetti işin özeti. aşık olup ağladın, bukowski okuyup küfrettin, dostoyevski okuyup uzak hayallere daldın. gece fazla geç yatmadın, sabah da fazla geç kalkmadın. birkaç saatten uzun aç kalmadın. renkli elbiselerin, belki bir yada birkaç çift adidas ayakkabın oldu. zaten yüz çiftle bir çift arasında hiçbir farkın olmadığını da anlayamadın. fark açlıkla tokluk arasındaydı. sen hiç aç kalmadın. aç kalmayı iki öğün arasında hissettiğin mide yanması sandın. hergün aynı yemeği ve aynı porsiyonda yemek zorunda kalmak açlıktır diye tarif etseler de kafan da canlanmazdı. başka şeylerin tadına ne olursa olsun bakamamak ve hergün aynı şeyi yemek zorunda olmak, dahası bir türlü sofradan tam bir doymuşluk ve keyifle kalkamamak... nasıl da yabancı sana bunlar. tıpkı onlar gibi... sokakta görünce kafanı çevirdiğin, arabana abandıklarında kapılarını kilitlediğin o çocuklar gibi. onları nasıl görmüyorsan, duymuyorsan, hissetmiyorsan, bunları da öyle anlamıyorsun. varoluşçuluk tartışıp, kahve zevklerinden bahsediyorsun. bir adam kendi üzerine bir bomba bağlayıp neden kendini havaya uçurur diye sormuyorsun. islami fundamentalizm yada deli diyorsun. ne kadar da kolay senin için dünya bir zen rahibi olmalısın.