30 Ocak 2012

celine

savaş uzadıkça da, vatan'ın midesini bulandıracak kadar mide bulandırıcı kimse olamayacağını düşünmeye başladılar... vatan her türlü fedakarlığı kabul etmeye başladı, çuvallar nereden gelirse gelsin... şehitlerinin seçiminde sonsuz derecede hoşgörülü olmaya başladı vatan! artık silah altına alınmayı hak etmeyecek kadar şerefsiz olduğu düşünülen asker kalmadı, özellikle de silah altında silah zoruyla ölmek söz konusu olduğunda... sonunda beni bile kahraman yapmaya karar verdiler, olacak iş mi!... katletme çılgınlığı dayanılmaz hale gelmiş olsa gerek, öyle ya, bir konserve kutusunun çalınması bile affedilebiliyorsa artık! affetmek ne kelime? basbayağı unutulabiliyor! gerçi, bolluk içinde yüzmelerini bizimle birlikte tüm dünyanın kutsadığı koskoca haydutları her allah'ın günü hayranlıkla izlemeyi alışkanlık haline getirdik, kaldı ki, biraz yakından incelendiğinde onların varlıklarının kanıtı her gün yinelenen upuzun bir cürüm dizisi olarak ortaya çıkmaktadır, buna karşın bu zatlar her türlü şerefe, şana, güce layık görülüyor, işledikleri suçlar yasalar tarafından da taçlandırılıyor, oysa, tarihte ne kadar gerilere gidilirse gidilsin -ve bildiğiniz gibi bana tarihi bilmem için para veriyorlar- her şey bize şunu gösteriyor ki, basit bir hırsızlık yapılmışsa, hele sıradan gıda maddeleri, bir dilim ekmek, jambon ya da peynir çalınmışsa, o suçu işleyen kişi toplumun gözünde mutlak biçimde yüzkarası olarak damgalanıyor, kesinlikle kınanıyor, en ağır cezaları hak ediyor, kendiliğinden onurunu yitiriyor ve alnındaki kara leke ömrü billah silinemiyor, bunun da iki nedeni var, öncelikle bu tür cürümleri işleyen kişi genellikle yoksuldur ve bu zaten başlı başına vahim bir utanç vesikasıdır, sonra da, yapmış olduğu eylem topluma karşı üstü kapalı bir tür suçlama da içermektedir. fukaranın hırsızlığı haince bir ihkakı hak'ka dönüşüyor, anlıyor musunuz... öyle olursa da bu işin sonu nereye varır? dolayısıyla dikkatinizi çekerim, ufak tefek aşırmaların cezalandırması dünyanın her yerinde en katı bir biçimde uygulanır, yalnızca bir sosyal savunma yöntemi olarak değil, ama aynı zamanda, özellikle de tüm zavallılara yönelik ciddi bir gözdağı olarak, otursunlar oturdukları yerde, kendi sınıflarında, keyiflerine baksınlar, yüzyıllar boyunca ve sonsuza dek açlıktan ve sefaletten gebermeye güler yüzle razı olsunlar...ancak şimdiye kadar küçük hırsızların cumhuriyetimizde sahip oldukları bir ayrıcalık vardı, o da vatansever silahları kuşanmak onurundan mahrum bırakılmak. oysa yarından itibaren bu durum değişecek, yarından itibaren, bir hırsız olan ben, ordudaki yerime geri döneceğim... emirler böyleymiş... yukarıdaki birileri, benim "gaflet anım" diye nitelendirdikleri şeye sünger çekmeye karar vermişler, bunu da, dikkat buyurun, yine "ailemin onuru" olarak adlandırılan şey adına yapmışlar. ne alicenaplık! sorarım size dostum, ailem mi iç içe geçmiş fransız ve alman kurşunlarına hedef olup onları birbirinden ayırmak için elek görevi görecek?... tek başına ben göreceğim o işlevi öyle mi? peki ya ben öldüğümde, ailemin onuru mu hortlatacak beni?... bakın işte, savaşla ilgili şeyler geçip geride kaldığında ailemin neler yapacağını şimdiden görür gibiyim... her şey unutulup gider... keyifli pazar günleri, geri gelen yazın çimlerinde zil takıp oynar o canım ailem benim, şimdiden görür gibiyim... o sırada ben, aile babası, yerin üç kat dibinde, içim dışım solucan olmuş, 14 temmuz milli bayramında sıçılan bir kilo boktan bile daha iğrenç, düş kırıklığına uğramış tüm çuvalımla muhteşem biçimde çürüyor olacağım... meçhul çiftçinin ekinlerine gübre olmak, gerçek askeri bekleyen gerçek gelecek budur işte! ah! dostum! inanın bana, bu dünya aslında tamamen insanlarla taşak geçmek için yaratılmış koskocaman bir kandırmacadır!

sf 86-87, luois ferdinand celine, gecenin sonuna yolculuk, yky.