insanlığımızdan utandığımız da olur. biliyorum çok sık değil
ama olur. neyse ki benim de çok sık olmuyor. ama olduğu zamanlar dünyanın
dayanılmaz bir yer olduğunu söyleyebilirim. kendimizden utandığımız,
etrafımızdaki herkesten utandığımız ve hatta etrafımızdaki insanlarla olan
benzerliklerimizden bile utandığımız da olur. bunlar gayet doğal şeyler. siz de
birkaç gün orospu çocuklarıyla yaşarsanız ve ölmek üzere bir kadını hayatta
tutmak gayretinden çok, istediği şekilde ölmesine gayret ederseniz sizin de utançlarınız
oluverir. bunları büyütmeyelim. çünkü daha önce de söylediğim üzere ben
insancıl biri değilim. insanların öldüklerini biliyorum. yalnızca onlara
işkence edilmemeli. hayat zaten birçoğumuz için devasa bir işkence odası. bir
de buna sizler elbirliği edip, işkenceyi uzatmayın ve şiddetlendirmeyin. olan
oluversin yani. direnmenin de sanırım pek bir anlamı yok. yani gerçekten bir
anlamı yok. içimize sığınmanın da öyle. çünkü bizler zavallılarız. buna inanın.
buna inanmak istemiyorsanız da bu sizin bileceğiniz iş. karışacak değilim. bir
ışık ışını gibi dürüst yaşamaya kalkışmanızı dilerdim tanrıdan. ve tabi kendim
için de bunu dilerdim. yani tanrı olsa iyi olurdu sanırım. içimiz dışında
sığınabileceğimiz bir yerler daha olurdu. ama tanrı olmayınca kala kala içimize
kalırız. ve bazen içimizden de utandığımız olur. başka yerlere kaçmak filan
isteriz biz. dağlara çıkmak ya da denizin kenarına inmek. çünkü tam ortada
dikilmekteyizdir. hayatta kalmak için bu saçmalığa katlanıyor oluşumuz bile
başlı başına yüz kızartıcıdır. bazen gerçekten de yüzümüz kızarır. çünkü içimiz
yetmez. dışımız da işte yetecek gibi değildir. hem yetse ne farkeder.