19 Şubat 2012

onca yoksulluk varken


insanlığımızdan utandığımız da olur. biliyorum çok sık değil ama olur. neyse ki benim de çok sık olmuyor. ama olduğu zamanlar dünyanın dayanılmaz bir yer olduğunu söyleyebilirim. kendimizden utandığımız, etrafımızdaki herkesten utandığımız ve hatta etrafımızdaki insanlarla olan benzerliklerimizden bile utandığımız da olur. bunlar gayet doğal şeyler. siz de birkaç gün orospu çocuklarıyla yaşarsanız ve ölmek üzere bir kadını hayatta tutmak gayretinden çok, istediği şekilde ölmesine gayret ederseniz sizin de utançlarınız oluverir. bunları büyütmeyelim. çünkü daha önce de söylediğim üzere ben insancıl biri değilim. insanların öldüklerini biliyorum. yalnızca onlara işkence edilmemeli. hayat zaten birçoğumuz için devasa bir işkence odası. bir de buna sizler elbirliği edip, işkenceyi uzatmayın ve şiddetlendirmeyin. olan oluversin yani. direnmenin de sanırım pek bir anlamı yok. yani gerçekten bir anlamı yok. içimize sığınmanın da öyle. çünkü bizler zavallılarız. buna inanın. buna inanmak istemiyorsanız da bu sizin bileceğiniz iş. karışacak değilim. bir ışık ışını gibi dürüst yaşamaya kalkışmanızı dilerdim tanrıdan. ve tabi kendim için de bunu dilerdim. yani tanrı olsa iyi olurdu sanırım. içimiz dışında sığınabileceğimiz bir yerler daha olurdu. ama tanrı olmayınca kala kala içimize kalırız. ve bazen içimizden de utandığımız olur. başka yerlere kaçmak filan isteriz biz. dağlara çıkmak ya da denizin kenarına inmek. çünkü tam ortada dikilmekteyizdir. hayatta kalmak için bu saçmalığa katlanıyor oluşumuz bile başlı başına yüz kızartıcıdır. bazen gerçekten de yüzümüz kızarır. çünkü içimiz yetmez. dışımız da işte yetecek gibi değildir. hem yetse ne farkeder.