31 Mayıs 2013

karanlık

başkalarının zavallılığına bakıp
kendi haline şükredenlerden 
tiksiniyorum.    

fyodor mihayloviç dostoyevski


elindeki kitabı yana bırakırken okyanusun üzerinde kırılmalar yaratarak parlayan güneş ışınlarını izledi. yıllardır içinde dönüp dolaşan karanlık kelimesi birden bire bu ışıltılı su kütlesi karşısında anlamını buluverdi. bunca yıl karanlık kelimesini olumsuz anlamlarla eşleştirmiştim, halbuki zihnim ve benliğim bana başka bir şey ifade etmek istiyormuş. insan bazen ne kadar kudretli. içinden gelen onca bilgeliğe ve esinlenmeye ve daha kim bilir nelere ne kadar büyük bir dirençle karşı durabiliyor. içinden akan o heybetli çağlayana nasıl da kulağını tıkayabiliyor. insanoğlunun tüm tarihi, tüm deneyimi her saniye içimizde derin bir yerde durmadan akıyor olabilir mi? okyanusların içindeki derin su akıntıları misali... bütün bu düşünceler eşliğinde içinde sanki bir yarılma hissediyordu. sanki göğüs kafesi ortadan ikiye açılıyor ve içinde bunca yıldır bastırdığı ne kadar esrik fikir ve his varsa ortaya saçılıyordu. okyanusla yalnızlığımız nasıl oluyor da bu kadar benzeyebiliyor. tıpkı şu ışıl ışıl yüzey gibi bizim de yüzeyimiz. oysa derinlerde ışığın asla ulaşamadığı ve asla ulaşamayacağı yerler var. o yerlerde yaşamın kuralları da değişiveriyor. ışıksız yaşamaya adapte olmuş bir yığın canlılar, okyanus tabanının çamursu garip yüzeyi. işte oradaki o karanlık bizim yalnızlığımıza denk düşüveriyor. yani o ışıltılı yüzeydeki kurallardan bambaşka olacak şekilde yeni bir yaşam biçimi, başka türlü algılar, ışığın asla ulaşamayacağı bir derinlik. o derin karanlık. bunca yıldır içinden binlerce belki milyonlarca kez tekrar ettiği karanlık kelimesinin yalnızlığının o çok özel, çok biricik anlamıyla eşleştiğini ilk kez fark ediyor. her insanın hayatı nasıl da kendine has nasıl da özel ve biricik. bunu bunca yıldır nasıl anlayamadım. insanları hep düşüncelerinin, o kitlesel kesişimleriyle yargılayıp durdum. dilin o zindanvari alanına herkesleri hapsettim ve onlarla birlikte kendime de bir zindan hayatı yaşattım. işte ne zaman içimden bu karanlık kelimesi geçse hep bu izdüşümlere yordum onu. halbuki içimde durmaksızın akan o devasa çağlayan belki de her seferinde kelimenin asıl izdüşümlerine beni sürüklemeye çalıştı. fakat benim bu asi ve arlanmaz kafam hemen yeni bahaneler üretiverdi. şimdi bu okyanusun kıyısında, çok alegorik bir biçimde her şey yerli yerine oturuveriyordu. karanlık derken her seferinde kendi hayat hikayesinin biricikliğini kendi kendine teyit ediyor ve  biricikliği şükranla kabul ediyordu. anlaşılan bu yüzden kendimi asla diğerleriyle kıyaslayamadım. kendi hikayeme, kendi bedenime, kendi "kaderime" hapsolmuşluğumu hissediyordum. bu bağlamsal kopuşu bir şekilde idrak eden her varlık gibi gözlerim, kulaklarım, burnum, ellerim ve ayaklarım tamamen içime dönmüştü. içime doğru kıvrılıyordum. bu kıvrılış boyunca başkalarının hayatları, hikayeleri hep ilgimi çekti. fakat bu ilgi de bile kendine dönüşe dair bir şeyler vardı. içimde, o en derin, karanlık ve ışıksız alanda yaşayan binlerce okyanus canlısı benzeri hayata dair yüzeyden bir şeyler toplamaya çalışıyordum. zaman zaman denk gelenler de oluyordu. kitabı eline tekrar aldı. ruhun yalnızlığı. kitabın ismini birkaç kez sayıklar gibi tekrar etti. bu esnada zihninde akan kelimelere bir zen keşişi kadar aldırmaksızın yol verdi. kelimeler binlerce ufak kanaldan akıp o devasa çağlayanı besliyorlar gibiydi. yalnızlığım. içimin en karanlık, en ışıksız, en ben yeri. bütün o ışıltı, bütün devasa dalgalar ve fırtınalar ve rengarenk balıklar, yüzeyde. oysa derinde çok akıntısız, sakin, ışıksız ve başka kurallara boyun eğmiş bir ben var. ve o çamurumsu yüzeyde, karanlıkta, askıda bir mutlulukla var oluyor. karanlık. karanlık. karanlık.     

21 Mayıs 2013

beginning

"I'm beginning to know myself. I don't exist.
I'm the space between what I'd like to be and what others made of me.
Or half that space, because there's life there too...
So that's what I finally am...
Turn off the light, close the door, stop shuffling your slippers out there in the hall.
Just let me be at ease and all by myself in my room.
It's a cheap world."

— Fernando Pessoa, "[I'm beginning to know myself]" in Poems, trans. Edwin Honig and Susan M. Brown

9 Mayıs 2013

albayım

kelimeler albayım bazı anlamlara gelmiyor.

                                                                  o.a