tekrar gündelik pratikler şahenk. bizi faşist yapan ya da yapmayan şey o çok sade, çok naif duran gündelik pratikler. o küçük güç oyunları, kullandığımız kelimeler, dudağımızın kenarının hafifçe bükülmesi, gözlerimizi şuradan şuraya devirişimiz.
tıpkı oturduğumuz yerde farkında olmadan kilo alan ve bozulan bedenimiz gibi, zihnimiz de güzel bir konfor alanı içinde kendi kendine bozulmaya başlıyor. faşizm tüm sızıntılardan sızan haylaz bir sıvı misali bize nüfuz ediyor. kabul etmeyi bırak farkında olmak bile çok güç. zaten sorsan kimse de kabullenmiyor. güç ilişkilerini, dengeleri, o gözlerin devrilişini, dudakların bükülmesini...
küçük iktidarlarımız ve sefilleşen bizler. halbuki elini ve kendini iktidardan çekip, aynı eli birilerine uzatmak için kullansan... küçük bir oyun. küçücük. ego çok güzel şahenk. sıcacık. bizi kavrayıp bu haylaz sıvının içine bırakıveriyor. gerisini zaten biliyorsun şahenk. kullandığımızı kelimeler, dudak büküşler, göz devirmeler... sevgisizlik.
15 Mayıs 2017
13 Mayıs 2017
zihin
sonsuzluğun içinde bir 'an'dayız şahenk. her anın eşsiz oluşunu anlıyor musun? evrenin düzenlenişinin her saniye geri dönmeyecek şekilde değişimini. anlamıyorsun şahenk, ben de anlamıyorum. zihinlerimiz bir hipermetrop göz gibi belli bir ölçeğin ötesini idrak edemiyor. zaten bana sorarsan insan da tam bu hipermetrop zihindir şahenk.
çarpışma
bir çarpışma hayal et şahenk. yüksek hızlı bir arabanın düz bir duvara çarpışını mesela... ilk andaki şok dalgası, yavaş yavaş azalan dumanlar. derin bir sessizlik.
küçük bir kız, sanırım sarıya çalan perçemleri var, yüzüne düşmüş. kapının önünde duruyor. küçük bir valiz var elinde tam da boyuna uygun bir valiz. bana artık aşk acılarınızı anlatmayın insanoğlu. bunlar çok küçük ve çok kişisel. küçük yani. küçük bir kızın gitmek arzusu ya da kaçmak mı diyelim... neyden kaçacak? kaçılabilecek bir yer var mı? şimdi bana sorarsan şahenk bu yaşımla sana insanın kaçamayacağını söylerim. çünkü dağın başında bulduğun zen senin oraya çıkardığın zendir. ama o küçük bavul gözümün önünden gitmiyor. sarı perçemler, hafif büzülmüş dudaklar ve küçük ayakkabıları.
öyleyse şahenk, şimdi duke'ün piyanosundan bize akan esenlik gibi, evrende esenlik kaynakları olmalı. bizi iyileştiren. yoksa insan hayatta kalamaz. sana bunu garanti ederim. dışarıdaki kuşların ötüşünde de bir esenlik var. öyleyse aşkı bırakalım artık. bu küçük acılarımızın ötesinde ben ve sen büyük bir canlının birer hücresi, birer organı, birer zihniyiz.
içimizden yükselen yola çıkma arzusu, kaybolma arzusu, bu tekdüzeliğin boynumuza geçirilmiş yuları, özgürlük şahenk. özgürlük nedir? seni bir önceki kuşaktan bir anne ve baba yetiştirdiği sürece nasıl özgür olabilirsin şahenk. neyse bunları geçelim. insan yapayalnızdır. bir bedenle içine kapatılmıştır. nasıl ki dışarıdan kurtulmak isteyince eve sığınırsın, beden de seni öyle kapatır, öyle sızdırmaz. sen kelimelerinle, kokunla, cisminle karşındakine ulaşabildiğini sanırsın, arada bir andromeda büyüklüğünde boşluk vardır.
işte şahenk o küçük kız sarı perçemi ve küçük ayakkabılarıyla kapıda dikiliyor. senin gözlerinde andromedayı gördüğü o ilk andan itibaren vazgeçti. gidecek. başka ne yapsın. halbuki bir de bana bak. koca bir ahmak olan bana. yıllarca o entel adamların peşinden sürüklenip, hayatın anlamını ifade eden o bir kelimeyi, o bir sesi, o bir her neyse onu bulacağıma inandım. hatta durmaksızın konuştum, anlattım, anlattıklarımla yeni bir anlam yaratacağımı sandım. mesafeleri kapatacak, bir anda beni anlamın dipsiz boşluğundan çekip çıkaracak, alnıma saf bir su vurup beni vaftiz edecek bir kelime. 'kelimeler şahenk, bazı anlamlara gelmiyor.'
uzak bir yalnızlığın ardında, anlamın olmadığını anladığımızda şahenk, bir çarpışmanın toz ve gaz bulutu. sanra sessizlik. artık hep sessizlik. şimdi git şahenk. pilav tabağını yıka.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)