oturduğu koltuğa hafifçe gömüldü. akşam güneşi perdenin arkasından odaya
boca edilmişcesine giriyordu. her şey turuncunun tonlarıyla boyanmış
gibiydi. havada uçuşan toz tanelerine bakıp evrendeki madde miktarını
düşündü. sonra dudaklarını ısırmayı bırakıp şöyle dedi;
- sence de tanrı halimize gülmüyor mu?
soru K.yi keyiflendirdi. yavaşça oturduğu yerden kalktı. bahçeye bakan
pencereye yaklaştı. bahçedeki içi oyulmuş koca kütüğe baktı. içi oyulmuş
ve su doldurulmuş kütüğün içinde yüzen iki kızıl balığı izledi bir
süre. gülümsedi. içinde kabaran anlatma isteğini birkaç saniye daha
bastırdı. bunun keyfini artıracağını biliyordu. öyle de oldu. saniyeler
geçtikçe içindeki gıdıklayıcı zevk arttı. dudaklarını hafifçe yaladı ve
söze şöyle başladı;
- yanılıyorsun. daha doğrusu sen değil. herkes. tanrı insanın yarattığı
bir şey olarak insana benziyor olabilir. fakat insanın yaratmadığı bir
şey olarak tanrı insana hiç benemiyor. insanın varoluşu bildiğimiz
kadarıyla, şurada topu topu milyon yılı geçmiyor. ki bunun çok kısa bir
bölümünde de gezinmekten vazgeçip, yerleşti ve senin kurduğuna benzer
ukala cümleler sarfetmeyi öğrendi.
K.nin zekasını ve derinliğini bilen A. aldığı cevaptan hoşnuttu. K.nin
henüz sözünü bitirmediğinin de farkındaydı. sessizce dinlemeye devam
etti.
- insan için tanrı sorunsalı bir çatalla ikiye ayrılır. dünyevi bir
kurgu veya varlık olarak tanrı ve dünyevi bir kurgu olmayan tanrı. bizim
üzerinde konuştuğumuz, düşündüğümüz, varsayımlar geliştirdiğimiz,
ibadet ettiğimiz ve sonuç olarak "tanrı" olarak adlandırdığımız kurgu
hep ilkidir. elbette kurgumuzun detaylarına bakıldığında bahsi geçen
tanrımızın "evrensel" ve "sonsuz" olduğuna dair lakırdılar görürüz.
fakat işin aslı öyle değildir. bizim tanrımızın tarihi insanın
varoluşundan önceye uzanmaz. bizim tanrımız insanlık tarihiyle birlikte
ortaya çıkar ve yavaş yavaş olgunlaşır. bana kalırsa olgunlaştıkçada
tadı kaçar. gelelim evrenin öncesinden beri varolan tanrıya. insanı yani
ortalama insanı bu denli zavallı kılan şey tek bir cümleyle ifade
edilebilir. evrenin büyüklüğünü algılayamamak. tıpkı gündelik hayatta
kulaklarımızın bazı sesleri duyamaması misali, insan beyni de belli
ölçeklerdeki büyüklük ve küçüklükleri algılayabilir. algısının bu
kusurlu halinden dolayı yapacak çok fazla bir şey yoktur. bu büyüklük
ona fazla geldiği iiçin olsa gerek, o, daha küçük, daha cicili bicili,
daha "insancıl" bir tanrı yaratmıştır. diğer bir deyişle iki tanrı
vardır. insanın yarattığı tanrı ve evreni yaratan tanrı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder