14 Ocak 2013
yalnızlığın orta yeri
yolculuk epey uzun sürdü. sanırım günlerce. güneşin doğuşuna ve batışına pek dikkat etmedim. zaman geçiyordu. sonlara doğru yol o kadar zor bir hal aldı ki, atlarımızdan inip yürümeye başladık. atları serbest bıraktığımız o ilk anda garip bir şekilde hiçbiri yanımızdan ayrılmak istemedi. o esnada hepimiz sessizce sadakati düşündük. kimse tek kelime bile etmedi. sonra atlarımız hızla bizden uzaklaştı. soğuk bozkırın ortasında atların tozlar içinde bizden uzaklaşması tam anlamıyla kasvetli bir manzaraydı. yine ne kadar olduğunu ölçemediğimiz bir zaman diliminin ardından yalnızlığımızın orta yerine geldik ve burada duruverdik. bozkırın soğuk havası hafifçe ılımış, toprak hafif nemlenmişti. hepimiz kendi yalnızlığımızın tam ortasındaydık ve bu tamı tamına aynı yerdi. ilk şaşkınlığımız geçtiğinde konuşmaya başladım. dudaklarım kıpırdıyordu fakat sesim çıkmıyordu. sanki havası çekilmiş bir boşlukta gibiydik. derin bir nefes alıp havanın nemini genzimde hissettim. tekrar konuşmaya çalıştım. konuşuyordum fakat konuşan ben değil iç sesimdi. delirmiş olmayı umursamaz şekilde aralıksız şekilde mırıldanıyordu. anlamsız şeyler mırıldandığı kesindi. kopuk kopuk. fakat mırıldandığı ses ve vurgusu öyle ciddi, öyle dolgundu ki, söyledikleri çok anlamlı ve derinmiş gibi bir his bırakıyordu. yalnızlığımızın orta yerini, hiç gitmemiş, hiç görmemiş de olsam, mahşer yerine benzettim. hepimiz oradaydık. yani hepimizin yalnızlığının orta yeri işte burasıydı. fakat herkes burada ansızın kendi iç sesine dönüvermişti. kimse kimseyi duymuyor, kimse kimseyi dinlemiyordu. dahası kimse kimseyi duyamıyor ve kimse kimseyi dinleyemiyordu.
9 Ocak 2013
şahenk
bir süredir yavaş yavaş olmakla birlikte şunun farkına varıyorum şahenk. bütün sorun günün birinde senle konuşmaya başlamammış. senle konuşmaya başladığımdan beri sanki her gün, her kelimemde insanlardan biraz daha uzak düştüm. ve bu uzaklık bir zaman sonra öyle bir hal aldı ki, artık anlaşamaz olduk. bunun asıl sorumlusu da sendin. çünkü bir tek sen, benim kelimelerimle konuşuyordun.
1 Ocak 2013
samsara
kafasındaki ses "bütün yalnızlık" deyip susuyor. yalnızlığın bir bütün olduğuna bu yüzden inanıyor. şahenk hala yalnızlığın bireysel ve kişisel bir şey olduğunda iddialı. halbuki yalnızlık koca bir kıta gibi. bir ucundan başka bir karaya bağlanıyor ve başka bir karaya ve başka bir karaya. böylece devasa bir kütleye dönüşüyor. bu dört duvarın arasına, kendini kapatıp bütün seslerden ve kelimelerden kendini kurtardığında esrik bir şekilde anlıyor ki, anlamanın bir anlamı yok. dönüp dolaşıp aynı noktaya gelmek çoğu kişiyi bezdirir. o ise bunu bir sağlama gibi düşünüyor. farklı gidiş yolları deniyor. ve sürekli aynı sonuçlara ulaşıyor. yaklaşık aynı sonuçlara ulaştığında sonuçlarını gözden geçiriyor. bu esnada şahenk pis pis sırıtıyor. garip bir mücadele hali. oysa uzlaşmayı seviyor. insanlar onu anladıklarını sansınlar istiyor. o da onları anladığını sansın. çünkü anlamak bir sanrıdan öteye geçemez. olsun, samsaranın lal rengi odunsu bir parfüm gibi zihnimize yayılmasını ve her köşesini ele geçirmesini yadırgamıyor. ezberler bozulunca yeni ezberler üretilmiştir, bunu biliyor. dert etmiyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)