29 Ekim 2021
Kutsal Kitap
14 Mart 2021
sevinc
![]() |
Sebastiao Salgado - Dinka Man |
kurduğumuz medeniyet en sonunda gezegen ve insan da dahil olmak uzere her seyi tüketti. geriye büyük bir posa gibi, devasa bir cop yigini kaldı.
human kelimesi Latince humus, yani topraktan geliyor. tum tek tanrılı dinler insanin cennette işlediği bir günahtan dolayı buraya (dunyaya) atildigini söylüyor. halbuki human kelimesi buna karşı cikiyor. topraktan yani gezegenden geldik diyor. yaratıldıysak da gezegen tarafından yaratıldık.
bunlar zaten bin kez uzerine düşündüğümüz seyler. fakat yeni olan ne? yeni olan insani tanimladigim aralık. daha onceleri insani tum marksistlerin yaptigi uzere emek uzerinden tanımlıyordum. fakat burada koca bir boşluk oluşmaya başlıyor. insan emegi gitgide degersizlesiyor. insanin emegiyle yapilan birçok seyi robotlar, akilli makineler yapmaya başlıyor. insan Harari'nin de dediği gibi faydasizlasmaya başlıyor. başlıyor mu? insan bedeni bir makine midir? insan beyni bir bilgisayara yüklenip sir silikon cip uzerinde de yasayabilir mi? evet o müphem soruya yüzyıllar sonra tekrar tekrar geliyoruz. insan bir ruha sahip mi?
bu kavşakta bizi Spinoza karsiliyor. gülümseyerek. "dalga gecmemeli, ağlayıp sızlanmamalı, nefret etmemeli, anlamalı" diyor. anlamalı. nasıl mi? dalgalarla. fluctuio. Spinoza bir azizdi ama goksel bir aziz degildi, buralı, yerli, yersel bir azizdi. tipki insanin topraktan gelişine, gezegenden dogusuna iman eden Latince köken gibi.
isleri karmasiklastirmayalim. insani diger tum canlılardan ayıran, emegi degildir. düşünebilir olması midir peki? düşünce bir rasyonel algoritma doğrultusunda üretilebilecek bir form mudur? iste burada Spinoza resme giriyor ve diyor ki, duygularımız durmadan dalgalanan devasa bir okyanus gibidir. bu devasa dalgalardan da düşüncelerimiz meydana gelir. peki duygularimiz nasıl ortaya çıkar? iste sihir tam da burada. topraktan gelen bedenimiz. gezegenin bir parçası olan bedenimiz. gezegeni goren, duyan, hisseden, koklayan, tadan bedenimiz. bu bes duyunun ne geniş (ve dar) bir spektrumda işlediğini tekrar gozden geçirelim. ucsuz bucaksız bir evrenin, issiz bir kosesindeki mavi bir gezegende, sesler duyuyoruz, tatlar tadıyoruz. hem de bu tatlar ve sesler çok geniş bir tanim araliginda yayılıyor. iste bu algilarimiz, bizde duygulanimlara sebep oluyor, o duygulanımlar da düşüncelere. düşünceler de eylemlere, hayallere, yeniliklere ve Dunya uzerinde insan elinden cikmis olarak gördüğümüz her seye.
insan, emegi degildir. müthiş ve yenilikçi fikirleri de degildir. insan, duyularından dogan duygulanimlardan, düşüncelerini yaratan bir simyacidir. duygular her biri, her bir insanla birlikte biriciktir. tarih sahnesinde teker teker varolur ve sonra da yokolurlar.
iste basliktaki sevinc tam da buradan gelir. insan asla ve asla faydasizlasamaz. bizleri köleleştiren ve daha siki kolelestirmek isteyen tum rejim sözcülerini bir kenara birakin. kendinizi dinleyin. milyarlarca yillik evrendeki biricik varolusunuz. biricik duygulanimlariniz, düşünceleriniz, emeginiz. varolusunuz. iste bu varoluş sevincin kaynağı olmalıdır. çünkü bu duyan bedenin, duygulanan bedenin ve düşünen bedenin, butun bu karmakarisik akisi icinde, mavi gökleri goruruz, yildizlari, agaclari. camin kokusu gelir burnumuza. gunes yakar. bir yudum su ferahlatır. bunları bizden kimse alamaz. karmakarisik algilarimizla biricik duygular yaratırız. bu biriciklik devasa bir sevinc kaynagidir. yakınmayı bırakıp bu biricik deneyime sarılmak gerekir ve spinoza'nin da dediği gibi anlamak gerekir. bu biricikligi. sevinc buradadır. toprakta.