24 Aralık 2011
vico
insan yaptığını bilebilir diyen vico’ya garip bir huşu besliyorum. tıpkı şu çalan keman ve piyanoya karşı hissettiğim türden. yersiz yurtsuz fikirleri olabilmeli kişinin. öyle tepetaklak ve göçebe. hatta ne idüğü belirsiz. biraz terbiyemizi bozarsak, onun bunun çocuğu fikirlerimiz olmalı. dur bak daha ileri giden bir şey de söyleyeyim. biz de biraz onun bunun çocuğu olmalıyız. nihayet kimin çocuğu olduğumuzu bilmemiz ve bunu kabullenmemiz bizi daha kolay kimlikleri kabullenmeye itiveriyor. benim karşı çıktığım hikaye şu. tanrı, ademe bütün isimleri öğretiyor. muhafazakarların yaftalama sevdası ta buradan mı başlıyor acaba diye düşünüyorum yarı ciddi. yaftalama sevdasını da baştan aşağı muhafazakar buluyorum. paglia diyordu, insan isimlendirdiği şeye sahip olur diye. tanrı da isimleri bilmesi ve ademe öğretmesi vasıtasıyla bize eşyanın asıl sahibi olduğunu müjdeliyor. mülk allahındır diyor. çünkü ben biliyorum. kafam karışınca bazen take five dinliyorum. sislerimi islerimi dağıtıveriyor. bir çok şeyden uzak durmamı korkaklığıma da bağlıyorum elbette. fakat gizemlileştirmeden, bu birçok şeyden uzak durmamın başka başka sebeplerini de idrak etmenin çabasına girişiyorum. “ne siz ne de ben anlayamam”a çıkacak cümlelerden imtina ediyorum. hatta gizemli bulduğum ilişkileri bile bir şekilde bazen “indirgemek” pahasına bile olsa açımlamaya uğraşıyorum. hayat böylelikle geçiyor şüphesiz. dinler bize evrenin seçilmiş efendileri olduğumuzu müjdeliyor. hipnotize olmuşçasına gözlerimiz dönüyor. yağmur ormanlarından kanepe yapıyoruz. şu güzel iki kardeş, pek hoşlukla piyano çalıyor. insanın kutsal olmadığını savunmuyorum. en ufak bir emek gördüğümde gözlerim yaşarıyor. fakat insanın özel olduğuna bir türlü inanamıyorum. insanın emeği ve çabası kutsaldır çünkü vico’ya dönersek insan yaptığını bilebilir. ve insan bildiğinden sorumlu tutulabilir. dahası insan bildiğiyle varolur. her şey gibi insan da bir kurgudan ibarettir sonuçta. kendi kendisini kurgularken yola çıkabileceği yegane nokta, kendi bedeni, kimyası, fizyolojisi, zihni, bilgisi ve yaptığı-ettiği olabilir. işte bu kurguyu zorlama bir aşmışlığa doğru taşımanın çabasında didik didik edilmeye muhtaç bir iktidar şifresi olduğundan şüpheleniyorum.
satürn
ne kadar hızlı düşebiliriz. bütün soru bu. yoksa soru düşüyor muyuz.
düştük mü. düşecek miyiz değil. yine hep başa döndüğümüzün farkında
mısın şahenk. hep senin kabahatin. yani bu kabahatli bulma ve ifşa etme
gayretin. arzun, isteğin. o ra'nın gözü, nefertitinin sürmesi. anlıyor
musun küçük avanak. vazgeç artık bu tarif etmelerden. tanımlamalardan.
sınır çizmelerden. ifşa etmelerden. kabahatli aramalardan ve
bulmalardan. hıza odaklan. düşüşü de boşver yani. hıza odaklan. nereye
düştüğüne de değil yani. nasıl düştüğüne bile değil. ve hatta nereden
gelip nereye düştüğüne de değil. hıza anlıyor musun avanak. hızına.
düşüş hızına. gidenlerin, hızını arttırdığını görüyorsun. hafifledikçe
daha yavaş düşmen gerekirken daha hızla düşüyorsun. gidenlerin güzelliği
burada. gidenlere.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)