22 Nisan 2007
zihin
zira beyin devreden çıkarsa onun algılarımıza yüklediği tüm değer ve yargılardan kurtuluruz
işte bu özgürlüktür
bu saf algıdır
evrenin uçsuz bucaksız tarlasında sallanan başakları izleriz böylece
sapsarı her yer
21 Nisan 2007
the dhammapada
The thought manifests as the word;
The word manifests as the deed;
The deed develops into habit;
And habit hardens into character;
So watch the thought and its ways with care,
And let it spring from love
Born out of concern for all beings...
As the shadow follows the body,
as we think, so we become.
The Dhammapada
yazmak eylemi üzerine
kelimenin düşsel yapısı yazmayı düşle karışık bir eylem biçimine sevkeder
kelime babildeki kulenin acı çığlıklar ve serzenişler eşliğinde yıkılışından beri düşle karman çorman bir kıvam halindedir
ve bize göre kelime artık anlatımın kalesi değil anlatamamanın kitli kalmanın eş durumudur ya da şöyle diyelim anlatımın objektif yanının kaybolduğu , belirsizliğin hüküm sürdüğü ıssız karanlıklardır.
dil kişinin kendini ifade etme aracı değildir ayrıca
dil kişinin kendini tanımasında bir tanım aralığıdır
kişi yetkin olduğu diller kadar ve bu dillerin kural ve kelime yapıları kadar kendini tanıyabilir
yani kişi bir bağımsız varoluş olarak evrenin herhangi bir koordinatında bir hacim kaplarken
bu hacmin kapladığı ve kaplamadığı tüm alanları yetkin olduğu diller aracılığıyla ve bu diller kadar tanımlayabilir ve tanıyabilir de aynı zamanda.
çünkü tanım aslında tanımanın bir ön koşulu gibidir.
kendinizi hangi kelimelerle tanımlarsınız sorusunun altında kendinizi tanıyor musunuz ya da kendinizi tanısanız hangi kelimelerle tanırdınız gibi anlamlar da barınmaktadır kuşkusuz
öyleyse kişi yetkin olduğu diller ve bu dillerin de yetkinlik alanları kadar hayata karşı yetkindir
yani kişi hayata bakar ve yetkin olduğu dillerin kavrayış zenginliği kadar hayatı kavrar
bu noktada elbette şunu söylemek boynumuzun borcudur
kişi yolu yol işaretlerinden okur ve yol işaretleri tek bir dilde simgeleşmiştir tıpkı bunun gibi evrenin de yol işaretleri olduğu kuşku götürmez bir faraziyedir ve bu faraziye matematiğin parıldayan simgelerinde kendini ele verir.
bu simli ve sırlı(ayna sırı) simge dünyası tıpkı simgeleştirdiği dünya gibi yani evren gibi karmaşık ve uçsuz denebilecek kadar zengindir
yukarıda saymış olduğumuz nacizane sebepleri çoğaltmak işten bile değildir
bu nedenle yazmak ve kelimelerle oynamak içi dolu bir silahla oynamak kadar tehlikelidir
yani amiyane tabirle söylersek şeytan doldurur elinizde patlar
kişi kendini tanıması gereken bu meşakkatli yolda elinde patlayan kelimelerin verdiği azap ve hüzünle dünyadan ayrılmamalıdır. bunun biricik yolu , matematiğe dürüstlük ve sadakatle bağlanıp ölümün geldiğini bilmesine rağmen son saatlerini matematiğe ayıran kişinin dürüstlüğünü ve sadakatini , kişinin kendisine ve konuştuğu dile ve o dile ait kelimelere gösterebilmesindeki inceliktedir.
yazmak detaylarında bir dünya yaratabilen ve elbette bir ve birkaç dünya da yıkabilen kudret dolu ve engin bir mucizedir.yazmayı ciddiye almayan kişi kelimelerin elinde oyuncak olmaktan
insan ruhunun kayıp dehlizlerinin ışıksız köşelerinden
insanoğlunun binlerce yıllık macerasında kenarda köşede itilmiş kalmaktan
ve daha acınası olarak , anlamamış ve anlaşılamamış olarak kalmaktan
kısaca kendini tanıyamamış ve ömrü boşa harcamış olmaktan
kurtulamayacaktır.
kişi yazma ve konuşma yoluyla kurtuluşa ereceğini asla unutmamalıdır.
yoksa bir altın çağ gelip bizleri toptan kurtuluşa erdirecek değildir
en nihayetinde kişi eyleminden ve eylemsizliğinden yalnızca kendisi sorumludur ve hesabı yalnız kendisi verecektir
öyleyse şöyle de söylememiz mümkündür ki kişi bir hesap verecektir ve bu hesap ,simgeleniş ve gramer biçimi henüz aşikar olmadığımız bir dille ama mutlaka , bir dille olacaktır.
dilin ve yazmanın kutsiyeti üzerine de denebilir öyleyse bu yazı için
20 Nisan 2007
13 Nisan 2007
biz sadece
Biz sadece zehirli bir azınlığız. . . .
Aslında biz kendimize yetemiyoruz. . . yani kendi kendimize. . .
Tam tamına kimi tanısak tahammül edebilirdik ki. . .
Acaba kendimizi bile tam tamına tanısak ( -ki ne imkansız ) tahammül edebilir miydik. . . ( kendini tanı ? ) ( bir ömür yeter miydi aceb ? )
Şimdi bir dialogun kendi kendini tırtıklayan seviyesizliğinden kurtulup yalnızlıklara teslim olmuş bir monologa girişicez. . . tek kişi konuşacak herkes dinleyecek. . . herkes. . . tüm dünya. . .
Bir monolog. . .
( jiletlerden yapılma bir çerçeve , anlatılacak herşeyi yontan , kırpan , sansürleyen hatta. . . monologun jilet çerçevesi. . . yontulmamış , kırpılmamış ve hatta sansürlenmemiş olan neden bir seviye bekleyebiliriz ki. . . tıpkı o ünlü heykeltraşın dediği gibi ; ‘ben taşın fazlasını yonttum ve bu heykel ortaya çıktı. . . ben de o dialogların fazlasını yonttum ve bu monolog ortaya çıktı. . . ( her taş eşsiz bir heykel , her dialog eşsiz bir monolog. . . ) ikili konuşmalarda kaç kez karşımdakini dinledim ki. . . hiç mi. . . hep kendi söyleyeceklerimi düşündüm , ben konuşurken de karşımdaki aynını yaptı. . . ne büyük bir aldatış. . . artık kimseyle konuşmayacağım. Aldatmayı sevmiyorum ( kimseyi ! ). . . . . zaten hayat da koca bir monolog değil mi ki?
Yaşadıklarımızı (söylediklerimizi) kim bizimle yaşıyor (dinliyor) ki. . . zaten hayat da koca bir monolog değil mi ki? Hayat boyu hep aldatıp hep aldanmıyor muyuz. . . aldatmayı sevmiyorum ( aldanmayı da ! ). . . . . . . )
Bir monolog. . . tıpkı yazı yazmak gibi. . .
( istediğini yaz ( söyle ) kimse cevap veremez , herkesin en tepesinde olursun yani. . .
öyleyse monolog = egemenlik ; yazarlık = egemenlik . . . )
niçin yazıyorum. . . . niçin yazıyorsun. . . işte bir monolog egemenliği daha ; cevap yok , cevapsız. . .
belki de cevabı vardır. . . hatta cevabı var , biliyorum. . .
YAZMAK kUrTuLuŞuM. . . .
Dışarıda devinen cehennemden ve dahası dışarıda devinen cennetten kurtuluşum. . .
Ne cenneti istiyorum ne de cehennemi. . . bu yüzden bir türlü tanrı yalakası olamadım. Bu yüzden yüzsüzlüğüm. . .
Monolog gibi müzikleri seviyorum. . . ya tek piyano , ya tek keman , ya tek flüt. . . ne kemana başkaldıracak bir piyano , ne flüte başkaldıracak bir keman. . .
tek kişi çalacak herkes dinleyecek , tüm dünya. . .
yazmak kurtuluşum. . . neden. . .
hayattan. . . zamandan. . . tanrıdan. . . aşktan ( hayatın bir parçası değil aşk , zamanın bir parçası değil ya da tanrının bir parçası. . . değil değil değil )
yazmak kaçışım değil. . . kurtuluşum. . .
( kaçmak kurtuluşun bir basamağıdır. . . .. . . .. . . .. . . ..
yazdıkça flu herşey. . . monolog herşeyi flulaştırıyor. . .
yazılmış bir hayat flu bir hayat
yazılmış bir hayat hayatlığını yitirmiş bir hayat
daha doğrusu da var aslında. . . benim hayatım daha doğrusu mesela. . . yazılan bir hayat değil de yazılmak için yaşanan bir hayat. (tam olarak bitirdiğim ender cümlelerden , tek noktaları seviyorum –monolog gibi kesin-- tek nokta. . . bitti. )
yaşama katlanamayanların yazar olduğunu duyumsuyorum. . . zayıflar yazar oluyor.
Yazdıkça unutuyorlar çünki. . . öyle bir döngü ki bu. . .
DÖNGÜ : : :
---- yaşıyorum. . . uzun uzun yaşıyorum. . . yaşarken yoruluyorum. . . sonra oturup yazıyorum. . . yazarken de yoruluyorum. . . ( işte bir yazarın tek fazlalığı yetenek denilen şey belki ; bu ikincil yorgunluğa katlanıyor olmasıdır aslında )
tam burada ip kopuyor. . . yazmak için yorulduğunda zihin öylesine bitap düşüyor ki; yaşananlar(yaşam=hayat=ömür=flu) silikleşiveriyor. . . acılar , ümitler , sevinçler , kederler , (kaderler mi demeliyim. . .) herşey. . . herşey bir bebeğin kundağının tavanındaki ışıklı ve sesli oyuncaklara dönüveriyor. . . orada , dönüyor , ışıklar saçıyor , hatta melodiler yayıyor ; ama o kadar uzak ve mahmurlukla o kadar gerçeklikten yitik ki. . . bebek inanmıyor. . . hiç uzatmıyor elini dokunmak için. . . biliyor dokunamaz ki. . . biliyor yaşamıyor ki. . . kapatıyor gözlerini UYUyor. . . ben de kapatıp gözlerimi YAZıyorum. . . dünya dönen , ışıklı ve melodili bir kundak oyuncağı. Elimi uzatmıyorum. . . biliyorum dokunamıyacağım. . . biliyorum yaşayamayacağım.
Yazmak devasa bir DÖNGÜ : : : yaşamı korumak için yazmalı. . . yeşili korumak için nasıl dönüşümlü maddeleri kullanıyorsak yaşamı korumak için de yazıyı kullanmalı. Yaşamı koruma yolları binlerce belki. . . ya yaşamdan korunma yolları. . . ya üzerimize boşalırsa. . . ya bir yaşama daha gebe kalırsak. . . d ö l(n)g ü: : : ----
-------
döngü. . .
sonra kendimizden dönemiyoruz bir türlü. . . hep benciyiz , hep benciliz. . . hayat hep tek kişilik bizim için , hayat hep daralan bir çember , hep çemberin ağırlık merkezinde kendimiz oturuyoruz. . . kurban hep başkası , kurban edilemeyecek kadar kutsamışız kendimizi. . . içten içe hiç kimse tanrıya inanmıyor aslında. . . herkesin tapınağı kendisi olmuş. . . herkesin tapındığı kendisi olmuş. . . döngü kendini öyle ürkütücü şekillerle tamamlıyor ki. . .
sonra yine monolog. . . dönüp dolaşıp devasa bir monologa teslim oluyoruz. . . döngü monologla tamamlıyor kendini. . .
monolog herşeyin yapıtaşı. . .
monolog dualarımız.
monolog geceleri yatakta sayıkladığımız sevgilimizin ismi. . .
monolog rüzgar. . .
monolog diyalog. . . ürkütücü mü !
suyun döngüsü de monologla son buluyor (ya da başa dönüyor. . . ) (döngü son bulmaz
tıpkı tanrı gibi) yokluk herşeye benzetilebilir. . .
(yokluk , hayat , su ve tanrı)
Su gibi formsuz birşey hayat , nereye koysan sığıyor , nasıl yaşarsan yaşanıyor. . .
26--28 ekim ’99
ankara