ne arıyoruz diye düşünüyorum...
waking life'tan sonra uzun bir sohbet ve düşüncelerin akışı.
filmde bir ara chopin çaldı geride bir yerlerde
tam da chopin gibi derinden çaldı
yazdığım bir şiiri anımsadım
hayatımda yazıp da tek beğendiğim şiir
her neyse
kendimi arayışımda bu idealizmden sembolizmden kastçılıktan elitizmden sıyrılmalı mıyım
"sana kendimi başkasına anlatır gibi anlatırsam, sen de başkası oldun demektir. başkasına git. sana kendimi kendime anlatır gibi anlatıyorum. bu benim sana ait oluşum. anlıyor musun?" ali alkan inal'ın bu sözü durmadan beynimi kemiriyor
kendimi nasıl anlatabilirim.
yeni kelimeler bulsam
tertemiz el değmemiş kelimeler.
dur bak bir de şunu dene.
şöyle düşün.
anlatacağın şeyleri iyice bilmelisin değil mi?
bilmeden anlata bilir misin
öyleyse kendimi biliyor olmalıyım.
ne ukalayım
ne şen şakrak
her neyse
biz hayattan o "dört başı mağmur" kişiyi, ülkeyi, evi, işi, hayatı bekliyoruz.
biraz ondan biraz bundan alıp o "mükemmel"i yaratmak istiyoruz.
bunun iki nedeni var
birincisi mükemmeli birleşik halde bulacağımıza dair hiçbir ümidimiz yok
ikincisi de mükemmel olamayan dışındakilere tahammülümüz yok
ideayı arıyoruz
keklerin kalıbını
orası burası kalıplarda kalmış kekler değil
kalıpları
parıl parıl ve eksiksiz olan
yunan heykellerindeki oğlanları ve kadınları
gerçek hayata ve onun yarım yamalaklıklarına katlanamıyoruz.
bir de şu şartlanmışlıklarımız var elbette.
sahip olmalar sahip olunmalar
aldatmalar
aldanmalar
op.10 no.6 in e flat minor
size bir sırrımı vereyim
ama bana deli demeyin sakın
bu melodi
bence evrenin sırrının notalarla şifrelenmiş hali.
o yüzden sahiplenmeyi yada sahiplenilmeyi anlamlı bulmuyorum
sırf bu melodi yüzünden
zaten anlamın içini köpük köpük doldurduğu birçok güzel, pırıltılı ve hayranlık uayndırıcı şeyi de anlamlı bulmuyorum.
ama sen beni boşver olric
delinin tekiyim ne de olsa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder