4 Nisan 2009

2004

27 nisan ’04 / ankara

güneş bir mezarlığın üstünden batıyor…

yeşil bir düzlük , hafif bir bahar esintisi, ışınları ılık güneş , yavaş yavaş yerini kızıla ve mora ve laciverte ve siyaha bırakıyor. kayısı ağaçlarının çiçekleri , beyaz birer taç gibi yeşilin üzerine saçılmış , ılık esinti çiçeklerin aromasını ölümden yaşama taşıyor , çürümüş bir beden böyle güzel kokar mı… toprakta gözyaşlarının nemi ve tuzu var , iki yüzyıl önce düşmüş bu gözyaşları toprağa ve sabah yağan yağmurla , uzun bir yolculuktan sonra , tekrar onları ağlayanların toprak olmuş bedenleri üzerine inivermiş , büyük bir titizlik ve özenle… her damla tam da sahibinin üzerine , büyük bir isabetle…kendinden kendine bir isabettir bu , uzaklaşamamanın , menzilin en uzak kalesinin kendinde oluşudur , kendi kendine yaşamak , kendi kendine ölmek , kendinle haz almak ve kendinle basamakları tırmanmak , düşünce de acıyı kendi kendine yaşamaktır. Yalnızlık değil , kendi kendinelik… yalnız değiliz , çiçekler , böcekler , çimenler , hayvanat ve bir evren etrafımızda hınçla yaşarken ve biz de o yaşama katılırken ya da o yaşamı paylaşırken yalnız olamayız , yalıtılmış olamayız , göz yaşlarımız elbet bir gün kurumuş kemiklerimizin üzerine iner de huzur neymiş tadarız bir kez daha… hatta iki sevgili oturur çimlenmiş mezarımızın toprağına , o sevgi sözleri ruhumuzu kutsayan dualara dönüşür ve o sevgilililer uzak uzak akrabalarımız çıkarlar , kanımızın devindiği yeni genç ve kıvrak bedenler ve tekrar kendinden kendine bir hikaye kendini yeniler ama yinelemez asla , yepyeni bir senden yepyeni bir sene doğru akan tek kişilik evren – tek kişilik hayat , TEK başına bir kendinden kendinelik - kayısının çiçekleri hala aromalarını bedelsiz paylaşıyorlar etrafla , güneş batıyor , rüzgarın ıslığı eski bir türküyü andırıyor , iki yüzyıllık bir türküyü , büyük bir çember tamamlanıyor… gerçekten büyük bir çember tamamlanıyor , seni hatırlıyorum unutur gibi…

Hiç yorum yok: