11 Mart 2013

o genta da minha terra

kadın memleketinin insanlarına sesleniyor. yağmur yağıyor. ilk kez bu kadar uzun süre yağan yağmurun altında öylece dikilip duruyorum. soğuk hava ve yağmur kemiklerime kadar işliyor. yağmur ağaçlarla sevişirken ben kadının sesiyle sevişiyorum. öyle garip bir his bırakıyorki bu ses... göle bakıyorum. yağmur hızlanıyor. onun hızıyla içimdeki düşünceler yavaşlıyor. az sonra sırılsıklam olmuş bir bedenle düşüncelerimden arınmış olacağım. işte orada sadece şu an var. göle baktığım, ağzımdan çıkan su buharını izlediğim, üşüyen ellerimi hissettiğim şu an... yaşlı bir adam hala babasını resmediyor resimlerinde. gökyüzünü ve doğayı sevmiyor. doğaya bıraksalar ben kaybolurum orada diyor. babasının öldüğü günü çatı katını bir pencere gibi aralamış bir çocuk olarak resmetmiş. neden kurtaramadım babamı? bugün çok yol yaptık. göller gördük, kuğular, ağaçlar, yapraklar, kuş sesleri duyduk, güzel müzikler dinledik. uzun uzun sustuk. insan, kendisi gibi olabildiği insanlarla olmalı. bu kendisi dediğimiz şey de elbette her saniye değişen, dönüşen bir şeydir. tam da bu yüzden yargısız, koşulsuz, incelikli bir sevmeye gerek vardır. bu portekiz türküsünde bir aşkın izi her ne kadar yoksa da, bu titreşimlerde derinde bir yerde garip bir şekilde yine aşk vardır. geçtiğimiz köyler ve kuzu sürüleri. yağmurun yağışı. sessizlikler. uzun yürüyüşler. ve kendimize dönüşler. kendimize dönüşler.

Hiç yorum yok: