20 Temmuz 2015

2013 / harnup

bugün kazandığım bir saati sana hediye ediyorum şahenk. al sana bir akrep ve bir yelkovan. bir de eski püskü anahtar ve rüya yakalayıcı. eğer kötü bir rüya görürsen, o tutacak, fileye benzer ağları arasında. yok sen yine de kötü bir rüya görürsen götür yak onu. şamanlar ne zaman yanıldılar ki? bazen umudumu yitirdiğim ya da ümidimi yitirdiğim oluyor. bilirsin o halleri. bir hikayenin tatsız sonu gibi. gogolvari bir hikaye gibi yani. o paltoda öyle naif ve gerçek gözyaşları döküşüm gibi. bir paltoyu tamir etmeyen tüm o orospu çocuklarının az önce yürüdüğüm o dar sokaklarda kafalarını içki şişelerine gömmüş bu kalabalık olduğundan emindim. bu dünya kötü bir dünya şahenk. bazılarımız aç. bu yaşa geldim artık buna alışmalıyım değil mi? değil şahenk. buna alışmayacağım. sana ne oğlum diyenleri defterin "siktiredilmişler" sayfasına kaydedeceğim ve yola devam edeceğim. harnupun dalları altında aklıma düşen haikudan da anlayabileceğimiz üzere, tıpkı ışık pekmezi gibi bu dünya da hepimize yetmeli. ama bazılarımız bu dünyayı diğerlerine dar etmek istiyorlar. ve bunu yapabilmek için o kadar çok çalışmışlar ki, düşünüyorum yarın işe başlasak belki yüz yıl aralıksız çalışmamız gerekir. ne için mi şahenk? sana ve bana bizim düşman olmadığımızı anlatmak için. hatta belki yine de aramızdan anlamayanlar çıkar. çıkacaktır. o zaman işte devrimimizin doğası gereği onları asmamız gerekecek. tıpkı ecinnilerde o deli deli konuşan, masanın en ucundaki genç adam gibi. eşitlik için uğraştıkça bir tek adam yönetimine varacağız. bunlar büyük zavallılıklar şahenk. düşünürsen sen bile üzülürsün. benim de üzüldüğüm anlar oluyor işte böyle. bu şarkı eşliğinde özellikle. şunu bilmeni isterim. şarkıların zamanla her şey gibi bağlamları değişir. çünkü o kolunun iç tarafında aşağı doğru açılan dövmenin belki de ilelebet müthiş bir şekilde tespit ettiği biçimde her şey geçer. evet bazen bazı şeyler de birbirine geçer. ve böylelikle bağlamlar kopar, yer değiştirir, bozulur, yeniden kurulur. geçişlerle her şey birbirine geçer ve insan yollardan geçer. ve yollar da yollardan geçer. ve insanlar da insanlardan geçer. yolları kat edişler gibidir bu. bir insan bir insanın içinden üzerinden yanından geçebilir. siz belki bir insanın içine girmeyi şehvetle eş tutarsınız. oysa siz bir kelime uçuruverirsiniz havaya o gider kulağından girer kişinin. siz bir koku verirsiniz havaya o gider burnundan girer. siz bir duygunuzu verirsiniz o gider yüreğinden girer. ve siz teninizi verirsiniz birbirine geçiverir iki beden. her halükarda iki beden birbirine geçer. her şey geçer yani. tıpkı bizler gibi. o lahitin yanında gecenin zifiri karanlığında rakım ben ve denizin ılık sesi oturuyorduk. kral o lahitten çıkıp kendisine bir kadeh koydu. uzun uzun sessizce oturuşuyla her şey geçer der gibiydi. zaten sonra da sessizce kalkıp lahitine döndü. zaten şahenk sana bir örnekle kanıtlayamayacağım bir şeyden bahsetmem. böyle böyle kazandım senin güvenini. açık lahitlerden rakı kokusuna gelen krallar filan yani. orada o kayaların arasında oturup denizin kayalara geçtiği noktadan dünyaya bakarken, bu koca kaya parçasının uzayın içinde fırıl fırıl döndüğüne inandım. yani bütün bunların bir yalan olduğuna inandım aslında. o kayaları birbirine geçiren köprü misali yavaşça ve sessizce bedenimi denize geçirdim. belki bu sesi hiç duymadınız ama deniz kayalara çarparken bir aşığın soluk alıp verişi misali heyecanlıydı. içine geçiyordum. tüylerim diken diken olarak. o da benim içime geçiyordu. kayaların içine dolup boşalan suyun sesinde o şefkat vardı. sarılıp içine geçmek istediğiniz insanlar olmuştur. işte o içe geçiş şefkati ey insanoğlu. ey uzayda fırıl fırıl dönen zavallı insanoğlu. o güzelim şefkati bırakıp şehvetin peşine düştün. düşme demem ama düşeceksen de şefkatle iç içe geçmiş bir şehvetin peşine düş. birinin içine geç ve o da senin. ama bunu öyle şiddetli ve istekli yap ki, iki beden çarpışmanın şiddetiyle erisin ve birleşsin ve sen bir beden olmadığını anla. sonra şahenk şarkıda söylediği gibi ışığı görebiliyor musun (can you see the light?) umarım görebiliyorsundur. şarkıların bağlamı değişir.     

2013 / Dogen

A flower falls, even though we love it; and a weed grows, even though we do not love it. ~ Dogen

evren, enerji, tanrı bilmem ne... insanoğlunun büyük egosu. Galileo'nun "hayır efendiler biz evrenin merkezi değiliz" demesinin üzerinden bunca yüzyıl geçmesine rağmen hala insan kendini evrenin merkezi zannediyor. bütün o tek tanrılı dinlerin, iktidarları meşrulaştırmak üzerine kurulmuş politik dilini, 'muhalif' olmak iddiasındaki diğer cephelerin de bu kadar kolayca kabullenmesi, yalnızca insanın ne kadar zavallı bir varlık olduğunun bir başka göstergesidir. gerçekten de, bu minik gezegendeki canlılığımızın bulunduğumuz devasa sistemde kayda değer bir yanı bulunmamaktadır. elbette ki, insan kendi bedeninde ve zihninde evrene dair benzerlikler bulmakta güçlük çekmez. zira burada var olan tüm sistem karbon atomu üzerine bina edilmiştir. ama bu benzerlik ne insanın kutsallığının kanıtıdır, ne de evrenin merkezin buralarda bir yerden geçtiğinin. o yüzden biz sevsek de çiçek düşer sevmesek de... bırak evreni şahenk, hayat bile bizim düşlediğimizden daha büyüktür. cibran'ın ne kadar zen bir adam olduğunu tekrar kavrıyorum.    

10 Temmuz 2015

hep

kelimenin yalnızlığı... uzak bir kıtadan yola çıkan büyük bir gemi... yıkık dökük bir han. uzun kahverengi yıpranmış kapılar. zarafet elden başlar demişlerdi. çünkü zarafet dokunuşlardan edinilir. ne kadar güzel şeye dokunursan ve ne kadar güzel şey de sana dokunursa... kafamın içindeki o küçük melekler, bana daha fazla "hayat nedir" diye sormasınlar artık. bir zen keşişi gibi gidip tabaklarımı yıkamak istiyorum. insan kendisini yıkayamıyor şahenk. yıllar çok acayip. yaralar, yarıklar, izler, derinleşen çizgiler bırakıyor. denizin üzerinden karaya bakıyorum. hep buradaydım diyorum kendi kendime. hatırlamadığım milyonlarca yıl. o küçük melek fısıldıyor. nefesinin sıcaklığını kulağımda hissediyorum. sus artık diyorum. denizin üzerinde, dalgaların, suyun, renklerin ahengi. rüzgar. bütün o klişeler. klişeler. zihnimizin karanlık yanları. zihinlerimiz. burada var olmuş bu canlı türü olmak. yani bütün köpeklerin benzer olması gibi. bu beni neden bu kadar üzüyor anlamıyorum. bir arıyım. ustam da kelebekti. insan olmaktan kaçmıyoruz. sadece bu utancı taşımak bize ağır geliyor. siz benimsiyorsunuz. yalnızlığım uzun sürüyor. kapı açıldığında, milyonlarca yıldır buradayım diyorum.