kelimenin yalnızlığı... uzak bir kıtadan yola çıkan büyük bir gemi... yıkık dökük bir han. uzun kahverengi yıpranmış kapılar. zarafet elden başlar demişlerdi. çünkü zarafet dokunuşlardan edinilir. ne kadar güzel şeye dokunursan ve ne kadar güzel şey de sana dokunursa... kafamın içindeki o küçük melekler, bana daha fazla "hayat nedir" diye sormasınlar artık. bir zen keşişi gibi gidip tabaklarımı yıkamak istiyorum. insan kendisini yıkayamıyor şahenk. yıllar çok acayip. yaralar, yarıklar, izler, derinleşen çizgiler bırakıyor. denizin üzerinden karaya bakıyorum. hep buradaydım diyorum kendi kendime. hatırlamadığım milyonlarca yıl. o küçük melek fısıldıyor. nefesinin sıcaklığını kulağımda hissediyorum. sus artık diyorum. denizin üzerinde, dalgaların, suyun, renklerin ahengi. rüzgar. bütün o klişeler. klişeler. zihnimizin karanlık yanları. zihinlerimiz. burada var olmuş bu canlı türü olmak. yani bütün köpeklerin benzer olması gibi. bu beni neden bu kadar üzüyor anlamıyorum. bir arıyım. ustam da kelebekti. insan olmaktan kaçmıyoruz. sadece bu utancı taşımak bize ağır geliyor. siz benimsiyorsunuz. yalnızlığım uzun sürüyor. kapı açıldığında, milyonlarca yıldır buradayım diyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder