17 Temmuz 2011
peripeteia
yalnızlığımızın da içine ettikleri için, artık yalnızlığımızdan da şöyle boylu boyunca, iç dökercesine bahsedemiyoruz. bizi bir saksı bitkisi gibi her sabah buduyorlar. onların kim olduğunu siz iyi bilirsiniz. benim bayramlık ağzımı açtırmayın. tek tek, isim isim de söylerim ama gerekirse. fakat gerekmeyeceği gün gibi ortada. bir saksı bitkisinden dev çınarlara yaraşan derin kök salışlar, sallanışlar, silkinişler ve hatta kabuk değiştirmeler bekliyoruz. ve yalnızlığımızın da içine ettikleri için artık yalnızlığımızın da tadını çıkartamıyoruz. hah bir de şu sarı ışıklar. gökyüzünün aydınlanırkenki mavimsi hali. morumsu hali. yaz sabahlarının garip esrikliği. bir yaz sabahıydı erkenden uyandırdılar. gidip bir bankın üzerinde uyudum. kuşlar yavaş yavaş uyanmaktaydı. tepemdeki göğe gözümü açıp tekrar uykuya dalıyordum. komutan denen şeylerden vardı her yerde. düşümde bile o şeylerden vardı. dahası düşümde bitmiyorlardı. geçmişimizin geçmişte kaldığı filan da yok. uydurmayın oradan. ben bir çanta gibi yanımda taşıyorum. her anı, her karesi, her kokusu, her sesi. ağır gelmiyor mu diyenleriniz vardır şimdi sizin. size kolunuz, bacağınız ağır geliyor mu? saçma saçma konuşmaktan imtina etmiyor oluşunuz beni sizden ve içine ettiğiniz yalnızlığımdan alı koyuyor zaten. yine de sizi sevdiğimi söyleyecek de değilim. küçük geçmişimi, büyük geçmişin içine sığdırmaya ve bütün bu garip şekillerle dolu atlasa bir mercek boyu uzaklıktan bakmaya çalışıyorum. eskiden olsa anlamaya çalıştığımı da bir çırpıda ileri sürerdim. ama dedim ya ben geçmişini yanında taşıyan bir meczubum. yani meczup olduğuma inanmıyorum ha. yanlış anlamayın. siz beni öyle isimlendireceğiniz için size önden önden kelime oyunları yapıyorum. siz benimle kafa buluyorsunuz ya. hep siz mi kafa bulacaksınız ulan.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder