odaya yavaş ve sessiz adımlarla girdiğinde düşesi ortalarda göremedi. "ekselansları!" diye seslendiğinde düşesin pembe sesi giyinme dolabının civarlarından kulağına ulaştı "siz buyrun lütfen, hemen geliyorum." odanın hemen girişinde yer alan masif maun ağacı masanın etrafındaki el oyması aslan başlarıyla işlenmiş arkalıklı koltuklardan birini kendine doğru çekti ve ve sırt kısmında kraliyet ailesinin madalyonunun işlenmiş olduğu koltuğa oturdu. tam oturacağı esnada düşes odanın diğer ucundan belirdi. hafifçe başını kaldırdığında nefesinin kesildiğini ve göğsünün ısındığını ısındığını hissetti. düşes kırçıllı ve çıngıraklı bir sesle "hoşgeldiniz" derken o başını kaldırmamak için adeta içinde bir savaş veriyordu. düşes yaklaştı ve elini uzattı "gözlerinizi kaldırın lütfen bay sacher zira sizin gözleriniz için buradayım" dedi. bu sözleri yarım yamalak duydu sacher. adeta beyni uğulduyordu. duyduklarını kelimelerin anlamlarıyla eşleştiremiyordu. günlerce geçmiş gibi hissettiği bir zaman aralığında başını düşese doğru kaldırdı. karşısında yeşil gözleri alev almış bembeyaz omuzlar duruyordu. düşesin dudağının kenarındaki aşağılayıcı ifade bir anda tekrar gözlerini yere eğmesine sebep oldu. içi tiksintiyle doluverdi. o kahverengi uzun saçları eline dolayıp düşesi odanın ortasına kadar sürüklemek sonra da belki öldüresiye tokatlamak istedi. midesinde bir alev topu vardı adeta. alnındaki ve sırtındaki terler de onu eleveriyordu. hindistan'da yanında kaldığı keşişin öğretilerini hatırladı. hissedilmeyecek kadar uzun ve derin bir nefes aldı. zihni şimdi bir bulut gibi hafifti. az önceye dair hislerini kaybetmişti. konuşmaya baştan başlar gibi
-ekselansları beni emretmişsiniz?
-ah evet tabi ya, asıl konu şu, bana geçen gelişinizde hediye ettiğiniz kitap çok ilgimi çekti, içinde kendimi bulabileceğim bir kitap yazmanızı rica edecektim sizden.
-fakat bu...
-fakatı yok bay sacher sevgili babacığımla görüştüm bu emeğinizin karşılığını size fazlasıyla ödeyeceğinden emin olmanızı istedi.
-evet anlıyorum ekselansları
-bugün başlamınızda bir sakınca var mı?
-hayır efendim döner dönmez başlayacağım.
düşes ayağa kalktı, üzerindeki mavi geceliğin askılarını bir anda indiriverdi. biçimli ve beyaz göğüsleri pembe küçük uçlarıyla ortadadaydı. bu kez bedenini ele geçiren titremeye engel olamıyordu.
-düşesim! diyebildi
-bakın bay sacher. bana sahip olmadan beni yazabileceğinize inanmıyorum. sırf bu yüzden siz nasıl isterseniz o şekilde sizin olmaya hazırım. elbette bu aramızda derin bir sır olarak kalmalı. hadi buyrun size lezzetli bir yemek misali narin bedenimi sunuyorum.
derin bir sessizlikten sonra sacher gözlerini kaldırdığında adeta göz bebekleri bir elmas gibi ışıl ışıldı. saçlarındaki elektrik adeta gözle görülür bir hal almıştı.
-ben nasıl istersem mi düşesim? dedi titreyen bir sesle.
-evet bir yazar olarak yaratıcılığınızı bu yolla kutsamak istiyorum.
sacher hızlı bir biçimde oturduğun yerden kalkarken sandalyedeki aslan başı oyma motif sanki kükrercesine hareketlenmiş göründü düşese. sacher tek hamleyle düşesin uzun kahverengi saçlarını kavradı. düşes bir anlık çığlık atacak gibi oldu. sacher eliyle ağzını tuttu. odanın ortasına sürükledi ve yere fırlattı düşesi. düşes adeta deliye dönmüşcesine ayağa kalkmaya davrandı. sacher sol el bileğinden kavradı düşesi
-benim istediğim gibi? dedi.
düşes aniden sakinleşti. sadece "hadi!" diyebildi.
aylar sonra sacher tekrar düşesin odasının kapısında bu kez koltuğunun altında yazdığı kitabın kopyasıyla dikilmekteydi. yine o pembemsi ses sacher'i içeri buyur etti. bu kez düşes kendini bir leopar kürküne sarmıştı. boynunda ise bir tilki uzanmaktaydı. bir orman tanrıçası gibiydi.
-kitabınızı bitirdim ekselansları
-okumak için sabırsızlanıyorum. kendimi bulacağıma eminsiniz değil mi bay sacher?
-elbette efendim baştan sona her kelimesi bunun için yazıldı.
düşes kitabı o gece sabaha kadar okudu. ne kitaptaki her hangi bir karakterde ne de metinsel yapıda kendine yakın en ufak bir şey bulamadı. bayağı insanların bayağı hayatlarını, yer yer aşırılığa varan yatak öykülerini ve onların küçük hayatlarındaki anlaşılmaz küçük mutluluklarını anlatıyordu kitap. düşes sabaha büyük bir düş kırıklığı ve aşağılanmışlık hissiyle uyandı. ilk isteği sacher'i ayağına çağırtıp onu prangalara vurdurtmaktı.
birkaç saat sonra sacher prangalanmış biçimde düşesin ayaklarının önündeydi.
"neden böyle yaptınız?" diye sordu düşes sesi adeta hissizdi. uykusuzluğu ve yorgunluğu garip bir gerginlik katmıştı yüzüne. sacher cevap vermedi. düşes biraz daha yüksek bir sesle sorusunu tekrarladı. bu kez sacher hissiz bir sesle yanıtladı, "prangalarımı çözerseniz size bir yanıt verebilirim." düşes yavaşça eğildi ve kendi elleriyle prangaları çözdü. sacher bileklerini ovarak ayağa dikildi. düşesin beyaz omzuna gözlerini sabitleyerek konuşmaya başladı.
-siz kalemimi satın alma cüretini göstererek beni sonsuzca aşağıladınız. sonra kendi koyduğunuz anlaşma çerçevesinde benim de sizi aşağılamamı arzuladınız. fakat sizinle geçirdiğimiz o anlar öylesine tadına doyulmazdı ki buna tekrar ihtiyaç duydum. o kitabın her kelimesinde derinden ve sarsılarak bir haz aldım. bu hazzın karşılığında prangalara vurulup huzurunuzda bir kez daha aşağılanacağımı da biliyordum. böylece durumumuz eşitlenmiş olacaktı. fakat son bir hamleyle siz prangalarımı eğilip kendi ellerinizle çözünce bu birazcık da olsa eşitlik halimizi benim lehime değiştiriverdi.
fakat siz kitabı bir kez daha okuyacaksınız ve kitapta yer almayan koca bir boşluğun sizi kapladığını hissedecekseniz. kitap ikinci okumanızda kendisini derinizin altına kazıyacak. ve siz beni prangalatarak buraya kadar sürdüğünüz için derin bir pişmanlık yaşayacaksınız. fakat bütün bunlar aramızda derin bir sır olarak kalacak. tıpkı teninizin tokatlarıma verdiği yanıtlardaki seslerin kulaklarıma hapsolması misali.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder