07 Mart 2005, Pazartesi

saat: 00:06

geçmişimi paylaşıyorum sizlerle...
7 mayıs 2004 / ankara
birkaç sayfa baudrillard okudum. Zorlayıcı metin , metin tıpkı baudrillard da olduğu gibi zorlamalı , kendini açıkça ele vermemeli , sayılar açıktır , çağrışımlardan ve anlam genişlemelerinden uzaktırlar oysa kelimeler sürekli genişleyen , açılan , kapanan*(kapanma felsefedeki anlamıyla kullanılmıştır) , tuzaklı varoluş biçimleri barındırır belki kelimenin doğası budur da babil de tanrı dilleri böldüğünde , insanın haddini bilmesine giden yol böylece açılmıştır. Metin zorlamalı ve hatta olabiliyorsa bağlamsal olabilmeli. Tek başına bir varoluştan ötede diğer içerik birimleriyle bir bütünün içinde yeralabilmeli çünkü sayılar bağımsız varolabilirken kelimeler çağrışımlar ve anlam bütünlükleri sebebiyle bağlamsal bir düzlemde varolabilirler. Bir rakam diğer rakamlarla tanımlanabileceği gibi tek başına da bir varoluşa sahiptir oysa bir kelime ne çağrışımlarından ne sözlük anlamından ne diğer kelimelerle ifade edilişinden ne de metin ya da hayat içinde edindiği yeni biçim ve anlamlardan sıyrılırak bağımsız bir varoluşa sahip değildir. tam da bu yüzden metin ve yapı taşı olan kelime doğası gereği (?) zorlayıcı nitelik taşır. (şeylerin doğası hakkında fikir beyan etmek oldum olası fazla iddialı ve ukalaca bir tavır olarak görünmüştür gözüme , doğanın milyonlarca yıllık tecrübesini birkaç götü boklu izlenimle ve deneyle toparlayabileceğimiz bana biraz snobca görünüyor. Bilimlere bakış açım da kesinlikle bundan ötede değildir , tüm bilim adamlarından ve kadınlarından özür dileyerek belirtmek isterim...) metinde diğer zorlayıcı olması beklenen nokta çağrışım ve hayal dünyaları arasındaki büyük farktan ileri gelmektedir. Elbette metin varoluş anında diğer bir deyişle kelimelerin eklem yerlerinden birleşerek yeni bir ruh durumu kazandıkları anda edindikleri espri tamamen yazarın içinde bulunduğu uzay zamana ve ruh haline eklemlenen bir boyut taşır. Metin yazardan bağımsız olan bir varoluş biçimi değildir , yazarın esprisi ve hacmi metinde derinlemesine bir boyut olarak uzanır. Okuyucu , metinde kelimelerin , kendi düş alemi ve deneyim uzayındaki anlamlarıyla karşılaşacaktır , daha derinlikli bir okumada , okuyucu dip dalgada yankılanan yazarın ruh hali ve hacmini algılayacaktır fakat yazardan başka hiçkimse metinden yazarın anlatmak istediği şeyin ne bir adım ötesini ne de bir adım berisini algılayabilecektir. Metnin zorlayıcı olan yanlarından en can alıcı yanı budur , metin uzay zamanda binlerce eşleşmeyle yüzyüze gelir , özündeki ağırlık ve derinlik elbette yazarın yeteneğiyle orantılı olarak korunur fakat espri metni üfleyen her yeni okuyucuyla yeniden biçimlenir , metin kendi üzerine kapanır ve gizli bir biçim alır. Bu gizil biçim kesinlikle kendini ele vermeyen karanlık bir yön değildir , bu gizil biçim henüz vorolmamış biçimin kendisidir , okuyucunun üfleyişiyle biçimlenecektir , okuyucusu olmayan bir metin kendi üzerine kapanır (kapanma yine felsefedeki anlamıyla kullanılmıştır) , okuyucusu olmayan metin zorluk barındırmaz , durağan bir biçimdeki akışkan bir maddeye benzetilebilir , okur bu akışkanlığa yön ve şekil verdiği anda anlamda kaymalar , yeni yüklenmeler ve gerilmeler ortaya çıkacaktır , metin zorlanacaktır. Metin tüm bağlamlarını , kelimelerin sözlük anlamlarından öte okurun çağrışım aleminden de çekip çıkarmaktadır. Bu anlamıyla ve biçimiyle metin , kendi üzerine kapanmış ve kendinden çoğalabilen ender varoluş biçimlerindendir. Bu bağlamsallık metni kendi içinde zenginleştirir , değerlendirir ve yükseltir. Metnin değeri yazarından çok okurun elinde anlaşılır dersek haddimizi aşmış olmayız sanırım yine de az önce de üzerinde durduğumuz gibi metin kelimelerin boş uzayda yanyana dizilmesiyle meydana gelemeyecek kadar hassas bir kurguya gerek duyar ve bu kurgu da , bilinci ve farkındalığı belli bir düzeyde olan yazarın ellerinden çıkar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder