14 Kasım 2011

if you go away


tıpkı lavinia gibi. gitme demiyor kadın. ama gidersen olacaklar  bunlar diyor. hatta gölgenin gölgesine bile razıyım mealinde bir şeyler de söylüyor. dışardaki güneş odaya ulaşamıyor. serin bir esinti ellerimin üzerinde geziniyor gibi hissediyorum. hani şu çizgi filmlerde bir kişinin üzerine yağmur yağması gibi, benim de yalnızca ellerimin üzerinde serin bir rüzgar esiyor.  bir düş görür gibi hayatın içinde salınmaya devam ediyorum. zen sözünü hatırlıyorum. hayat size karışık mı görünüyor, kafanız karışmıştır. kafamın karışık olduğunu biliyorum. hayatınsa karışamayacak kadar umarsız olduğunu. ve bütün bu hecelemeler, ifade etme gayretleri, mırıldanışlar, melankolik sabahlar, sırt ağrıları ve melodiler devasa bir çöplüğün ufak bir parçası. yüceltilmeye muhtaç benliklerimiz olduğu için bütün bunlar bize üzerinde sihirli boyalar bulunan masal eşyaları gibi görünüyor. halbuki şimdi hokus pokus desem tüm o sihir eşyanın üzerinden sıyrılıp yerlere saçılır ve hayretimizle birlikte belki ağlamaya bile başlarız. ama yalnızlığımız kesinlikle bunlardan ibaret değil. yüreklerimizin daha aydınlık olduğu bir zamanlar vardı. şimdi karardılar demek istemiyorum. beni tanıyorsun şahenk. öyle şeyler söylemekten özenle imtina ederim. ama gitme demiyor kadın. zaten yüreklerimizin aydınlığında biz gitme diyorduk. gitme dediklerimiz de hiçbir istisnaya yer bırakmadan kapıyı usulca kapatıp gidiyorlardı. gerilerinde şu ellerimin üzerinde gezinen serin esintiye benzer şekilde kapının etrafında serin serin tenleri kokuyordu. uzun süre kapıya yanaşasım gelmiyordu. eşyasız koca bir odada oturup arkalarından bakıyordum. aylarca. sonra kapının üzerindeki esinti bir şekilde dağılıveriyordu. yaz veya ilkbahar geliyordu. o serin ten kokularının canına okuyordu. büklüm büklüm olmuş sırtımla eşyasız odanın ortasında ayağa dikiliyordum. bir kedi gibi bir kaç kez geriniyordum. elimdeki ponza taşıyla yüreğimin alt taraflarını parlatıyordum, azıcık kanıyordu her seferinde. olsun yaz geliyordu ya da ilkbahar. bir ayin gibi güzel bir belirlenmişlikle geliyordu. gitme demiyordu artık kadın. kadının sesiyle kucaklaşıyordum. daha doğrusu o beni kucağına alıyordu. uzak bir yerlere gidiyorduk. geri gelmemek üzere yani. kimse de bize gitmeyin demiyordu. diyemiyordu. gölgemizin gölgesiyle yetineceklerdi.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

"sesimi duyan var mı?"

sesini duyan var, doğrudur. ama siteni takip etmek isteyenler için 'takip' ya da 'izleyici' gibi adı olan 'eklenti'yi bloğunuza eklerseniz daha iyi olur yedek subayım.