3 Şubat 2013

yalın-ız-lık

bütün bu yalnızlığın şahenk, bizimle yani biz insanlarla hiç ilgisi olmadığı bir alan vardır. bunu hiç hissettin mi bilemiyorum tabi. ama o alanı hissettiğin zaman yalnızlığının kıymetini anlarsın. orada yine yalnızsındır ama içi çok dolu bir yalnızlıktır bu. birçok yalnızlıklar orada buluşmuş hercümerç olmuştur. oraya ilk varışımda evrenimizin dağılma eğilimi gelmişti aklıma. çünkü burada her şey tam tersine birleşme eğilimindeydi. bütün yalnızlıklar diğer yalnızlıklarla ortaklıklarını bulup bulup kümeleniyorlardı. büyüyüp o kütle içinde kaynaşıyorduk ve hala yalnızdık. bütün bunlar uzayın orta bir yerinde oluyordu. tıpkı gezegenin de uzayın orta bir yerinde oluşu misali. bir kayanın üzerinde uzayın içinde aklın almayacağı hızlarda bir yolculuk yapıyorduk. buna hayat deniyordu. üzerimizden yıldız kümeleri, galaksiler, nebulalar, ve milyonlarca gök cismi geçerken biz hala buradaydık. ağaçları kesip karton bardaklar yapmakla uğraşıyorduk. evet hep uğraşıyorduk. bir türlü bizi bir başımıza bırakmıyorlardı. sürekli o birileri tanımadığımız halde gelip hayatımızın orta yerine oturuyordu ve bize hükmetmeye kalkıyordu. kalkışması yetmezmiş gibi biz de hemen ellerimizi kaldırıp teslim oluyorduk. işin tadı her defasında daha fazla kaçıyordu. kişi eylemeyi sevse eylemesi eylem olmaktan çıkacak. işte buradaki sevme, yapmadan yapmayı (wei-wu-wei) açıklıyor. buna sevgi bile denmeyebilir. bu uzayın boşluğunda kendiliğinden dönen gezegenlerin kendiliğindenliği belkide. kişi kendi-liğinden yaşamalı. kendi olmasından dolayı yani. kendi olmasının yörünge enerjisiyle savrulmalı. bu kendiliğindeki yeknesak yalnızlıkla ancak o diğer yalnızlıklara doğru savrulabilir. o yalnızlıkların kümelenişiyle yıldızların kümelenişi arasında bir fark yoktur. yıldız kümelerinin diğer büyük yıldız kümlerini çekmesi sonra birbirlerine çarpması ve sonra yepyeni yıldız kümelerinin oluşması misali, bizler de yalnızlığımızla başka yalnızlıklara çarparız. o yalnızlıklar ki milyonlarca başka yalnızlıkla kümelenmiş haldedirler. biz bir yalnızlıkla bir yalnızlığa çarptık zannederiz. gündelik hayatın küçük merceği bizi böyle görmeye, böyle algılamaya zorlar. halbuki olan bütün bir insanlık sorunudur. ortada devasa bir dram vardır bile denebilir. biz iki kişi birbirimize çarptığımızı sandığımız o anda, o derin parçalanmanın sesleri, kokuları, bulutları, hızları ortaya çıkarken, bütün o büyük kümeler halindeki yalnızlıklarımız da bizimle çarpışmıştır. insan bazen yaşadığı acıları büyütmemek eğiliminde olur. yaşananın basit fazla önemsenmemesi gereken fazla dramatize edilmemesi gereken bir şey olduğunu düşünür. ama kalbi öyle demez. kalbi deliler gibi atar. susmaz. işte o anlardaki acılar bizim gerçek yalnızlığımızın acılarıdır. o acılar bütün o kümelenmiş yalnızlıkların ortak diline dönüşür. bu tek kişilik bir şey değildir artık. tek bir yıldızın ölümü doğumu ya da çarpışması değildir. bir yıldız kümesinin diğer yıldız kümesine doğru hareketidir. renkler canlı ve rengarenktir. acılar da öyle.

Hiç yorum yok: