16 Ağustos 2010

dance me to the end...

biz üç kişiyiz. sen, ben ve cohen. cohen yalnızca bir sesten ibaret. sen yeşilden bense yokluktan ibaretim. gezegen küçük. bu kadar imge bile çok.

bir dans başlıyor.
aşkın sonuna doğru kanatlanan bir dans.
kayışını en uzun izleyebildiğim yıldızı hatırlıyorum.
o yıldızın atmosferde çıkardığı ses. sonra sen hikayeler anlatıyorsun. gerçeklikten o kadar uzak o kadar esrik şeyler. damları düz evler. tahtlarda uyuyan küçük prensesler. yakın mı yakın yıldızlar. sonra bir şehir. evleri kat kat dizilmiş. dünyanın ilk zamanlarına bakan evler. dünyanın bütün macerası ayaklarımızın altında.

dans sürüyor. sonra bir yarık açılıyor bir ermiş adam acele ederken içine düşüveriyor. bu onun hayat hikayesi. en sonunda yine yürürken yarığa bakıyor ve yanından geçip gidiyor. bir ermiş adam acele ederken birden aşka düşüveriyor. hep düşüveriyor. düşünce, yıldızlar daha yakına geliyor. ah unutacaktım neredeyse bir de amatörler ve romantikler var. onlar yine de güzellikten yanalar. nüanstan yanalar. mesela bir gece vakti, deniz kenarındaki kat kat çay bahçesinin masalarında kırmızı mumlar görmek hoşlarına gidiyor. ya da yelken direği olan yatlar, yeşil ağaçlar ve yavru kediler. zaten yavru kediler gibi şaşkın, kırmızı mumlar gibi tutkulular, yelken direkleri gibi başlarında kavak yelleri esiyor. dünü unutuveriyorlar. ve bir kahkaha patlatıyorlar.

tekrar gezegene dönersek ve şarkıya... yıldızlar kayarken, bir denizin kenarında, sonsuz karanlıkta, bir çift kırmızı mum eşliğinde, uzaklarda bir yelkenlinin yelkenine dolan rüzgarın sesi ve danseden bir aşık çift. ayakları denizde, kumlara bata çıka... bir sonsuzluğun içinde ve bir sonsuzluğa doğru dansediyorlar. bu bir peri masalı değil. nadiren de olsa periler dünyaya inerler, beyaz elbiseler giyip şen kahkahalar atarlar. yürüdükleri zaman berilerinde yıldız tozları bırakırlar ve berilerinde deniz durmadan renk değiştirir. onları böylece tanırsınız. bir de yere değmeden yürüyen ayakları vardır. bebek gibi elleri, kedi yavruları gibi gözleri... kelimeler bir bizi hapsediverir bir bizi özgürlüğe salıverir. sussak kelimeler kumdan kaleler gibi deniz suyunda eriyecek. konuşsak taştan duvarlar öreceğiz. taştan duvarların içinde yeşil ağaçlar, biraz peri tozu bir yığın kahkaha.

sonra bir dans...
bir gezegen. ben yokluk olayım cohen de bir ses.
sense yeşilden ve beyazdan ibaret.

Hiç yorum yok: