5 Ağustos 2010

deniz, kum, biraz ferahlık ve sonrası

yine o pencerenin önündeyim. denizin üzeri tuzluymuş gibi hissettiğim bir bulutla kaplı. eskilerden bir günü, buraya ilk geldiğimde düşündüğümü düşünüyorum. bir maziyi anışımı anıyorum yani. bir mutluluk anını özleyişimin, ne kadar melankolik olduğunu düşünüyorum. zaman gerçekten geçiyor, bir zamanlar geceleri uyandırılıp yıldızları izlemem ve geçen uçakları saymam için bir yerlere götürülüyordum. o zamanlar, o gecelerde neler düşünüyordum, hiç hatırlamıyorum. oysa bugün, yani az önce tekrar o pencerenin önüne geçince, iz bırakmayı düşündüm tekrar. hani binlerce kez düşündüğüm şeyleri, tekrar tekrar teyit edişim. tekrar düşündüm. bana sinir yaramıyor olric. şahenk bunu senden daha iyi bilir. ama insan kendini var edecekse yani hani şu iz bırakma hadisesi, bir yerlere mührünü basmayı içinden geçiriyorsa yani kişi bunu yapması için çok geniş bir alana ihtiyacı olur gibi geldi bana. yani denizi izlerken. evet dedim bu gerçekten yeterli bir alan. bana bir deniz verin, ben de kendimi gerçekleştireyim. üzgünüm ama bunu karada yapamam. belki gökyüzü de bunun için elverişlidir fakat deniz bambaşka. kafamı sokuyorum, nefesimi tutup dinliyorum. etrafımı bürüyen evrenin hiç bu kadar bana değdiğini, benle birleştiğini anımsamıyorum. şimdi ben artık evrene 'değiyorum', ve o da üzerimden akıp geçiyor. her zamanki gibi bu bir çoğalış. değmek ve içiçe geçmek çoğaltıyor, 'evren yasası bir'. çoğalıyorum ve böylelikle renk değiştirdiğini keşfettiğimiz denizlerle kendime doğru tekrar yola çıkıyorum. bir mühür basmak adına. sonra bir nefes alıyorum, içime denizin 'ferahlığı' doluyor. insan iz bırakmalı mı diye tekrar soruyorum kendime. dedim ya bu kafa yoruş 'insanlıkla' birleşmeye dair bir çaba. insan insanlıkla bir şekilde içiçe geçmeye gayret etmeli diye dogmatik bir cümle kuruveriyorum. sonra kurduğum tüm dogmatik cümleleri unutuyorum. yarın sabah yeni biri olacağım. ama bu mümkün olmuyor. iz bırakmak istemiyorum. bir mühür vurmak istemiyorum. üzerinden akıp gidesim var. bir deniz kenarında, denizin rengi değişirken, deniz börülcesine takılan aklım ve bir kadın kahkası. hayat böylesine güzelken durup bir yere iz bırakmak istemiyorum. akıp gidesim var. saçlar uçuşuyor, tekrar evimdeyim, bir lotus çiçeğini düşün diyorum kendime, suyun üstünde, askıda... suda iz kalmıyor, deniz renk değiştiriyor. ben de.

Hiç yorum yok: