bütün bunlar yalnızlıktan önce başladı. en azından bunu biliyorum.
pazar sabahı.
karşımda çarşaf gibi uzanan rengarenk bir deniz.
ve yine şaşkınlıklarım.
sanki sizin kelimelerinizle bunu anlatsam 'kabullenmek' diyeceğim ama değil.
bu başka.
kendimi bıraktığım o yerçekimsiz ortamda,
atomlarla, gezegenlerle ve nebulamla dönüyoruz.
kimse ses çıkarmıyor.
herkes şaşkın ve sakin. bütün bu bir'liktelikle kabullenmiyorum.
onlar sizin kelimeleriniz.
kelimelerle ve eşyayla iki tür hapislik yaşıyoruz.
birinde zihnimiz hapsoluyor birinde bedenimiz.
hepsi de 'farketmeden' oluyor. ben fikret'i seviyorum. çünkü o naif bülent gibi değil. bu uzun hikaye. bir de kısa hikayeler var. zen hikayeleri. okusan hepsini seversin.
ama her kışın bir baharı, her şeyin bir zamanı var. bazılarımızın dermanı yok.
onlar beni üzüyor. sonra bir de kayan yıldızlar. bir gezegenim var, onu paylaşmak istedim 'ben sizden değilim' dedi. zaten yıldızlar da kaymadı o gece. şimdi de fikret söylüyor, pişman desen değilim diyor. ben de değilim fiko. zaten sırf bu yüzden bile olsa seni daha fazla seviyorum. daha fazla sevmek ne demek sorsan onu bilmiyorum. bilime inanasım yok. oyunlar oynayasım da yok. kendim gibi oluveriyorum. yeşillikler içinde bir çay bahçesi, uzun direğiyle bir yelkenli, eski şarkılar ve yine huzur. farketmeden oluveriyor her şey. beyazın hiç bu kadar güzel olduğunu bilmezdim. gözlerim açıkken ama farketmeden. yeşil yapraklar nefes alıp verirken ve bir ağaç köklerini daha derine doğru salarken. hatta dünya dönerken ve yıldızlar kayarken.
bütün bunlar yalnızlıktan önce başladı bunu biliyorum.
ayaklarımı toprağa basıyorum. şimdi buradayım. toprakla. ve denizle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder