26 Ağustos 2010

*gemi*

Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye.
İşte ben onlardan değilim.
Ben sensiz de yaşarım;
Ama seninle bir başka yaşarım.
N.H.R


kadın. sen bilmezsin. aklıma ölüm gelir. toprak olmak. kayalarla konuşmak. günün birinde bir deniz kıyısına ulaşıp, dalgalarla unufak olmak. karışmak. deniz. sen bilmezsin. o zaman gönlümden küçük bir gemi süzülüverir gökyüzüne. yelken açar maviliğe. kuşlarla kol kanat. pişman olmadığımdandır belki, sadece erteleyişler ölümü düşündürür bana. sen bilmezsin. yüksek bir dağın en tepesinden denize bakarken, seni özler, ölümü düşünürüm. kadın. sen bilmezsin. bir adam delileri yazar. delirirken delileri yazar. sen bilmezsin. kapatır kendini, gülümserken. içindeki deliye laf anlatmaya çalışır. anlatamadıkça, gülümser. sen bilmezsin. özler. sen bilmezsin. küçük küçük eller tutar rüyalarında. küçük küçük öper. sen bilmezsin. rüzgara kapılır sonra aklı. ayışığında ışıldayan denizin üzerinde gezintiye çıkar. her yer sen kokar. sen bilmezsin. kelimeler dizilir yanyana. hangisi hangisinin ruh eşi, şair onu arar. bulduğunda dizmez yanyana. hepsini dağıtır bir yana. içi yanar. sen bilmezsin.

--------------------------------------------------------------------------------------

sana söyleyeceklerim vardı dün akşam. denizi içime çekip söyleyesim vardı. o pencereden denize bakışımı izledim. denizde yüzen kayıklar, tekneler, yelkenler... sonra uzak kıyıdan geçen dev gibi bir gemi. rüzgar dışında ses yok. kulaklarımı yalayan rüzgarın uğultusu. sonra sonra duyuyorum, kuşlar var, çam dallarının arasından uğultuyla geçen rüzgar. cır cır böcekleri. yüreğim. cır cır böcekleriyle yüreğim ne de birbirine benziyor dedim kendi kendime. şimdi neden diye sorsan hatırlamam. ufak siyah defterimi çıkardım cebimden, bir de dolma kalem. iki satır bir şey karaladım. karalarken içimden bir filozofun melankolinin tanımını yapışı geçti. insanın beyni ölmüşse iyidir, kalbi daha canlı atar dedim kendi kendime. hep kendi kendime. kafamda bir şarkı çaldı yine. yalnız mıyım diye düşündüğüm de oldu. ama ben iyimser adamım sanırım. yalnız değilim. deniz var. gökler. hep mavi var. bir de yeşil. bir de yeşiller var. kendime bakabilmek isterdim oradan. denizin en yeşil yerinden. uzak. kıyı şehirleri. sonra balıkçılar. martılar. ah denizin parıltısı. içimde kırgın yerler var mı. bilmiyorum. el yordamıyla yokluyorum. yıllar geçiyor ben yoklarken. ağlamayalı da yıllar olmuş. insan içini tuzlu suyla yıkamalı. yıkıyorum. bir papatya dalı kırılır gibi kırılır kalbim. demin ki ikinci. taze çiçek dalı gibi ıslak kırıldı. içim ekşidi. tadına baksan yüzün ekşir. sonra papatyalar topluyorum gönlümden sana. bir buket yapıp yatağının başucuna bırakıyorum. sen uyuyorsun. bir papatyanın tarlada salınışı gibi. gözlerin sapsarı. saçların bembeyaz. sana bakıyorum. uykunu izlemek güzel bir şarkıya eşlik etmek gibi. sesim inceden yükselip alçalıyor. şarkılarda kendini kaybedebilir insan. hatta kendini hiç bulamayabilir de. bulması gerekmez de. bunu en iyi papatyalar anlatır sana. ha bir de rüzgar. rüzgarda dalgalanan bir papatya tarlası mı? ketum yalnızlıklarım oldu. böyle geveze olmayan. içimi burkan. içime çöken. dudaklarım bükük, damağım kuru. dilim yapışmış konuşamıyorum. sana bir şeyler söyleyecektim. dün gece. ya da önceki akşam. sabah. hayır hayır öğlendi. denize bakıyordum. elimde defterim vardı. içimdeki tok sesli adam üç beş kelime fısıldadı. yazıverdim. dolmakalem siyah aktı. denizden ses gelmiyordu. kuşlar. deniz bütün sesleri emiyordu. kalbimi açtım. hani öyle mecaz değil. göğüs kafesimi iki yanından açtım. kalbim açıkta. kırmızı kanımı akıttım denize. hiç ses yoktu. ah şimdi aklıma geldi sana bir şeyler söyleyecektim. geçen yıldı sanırım. denizdi. parlıyordu. aydı. güneşti. rüzgar da vardı.

Hiç yorum yok: